Luke yaşadığı şokla bir adım geriledi. Gözünden bir damla daha yaş düştü ve resmen hayatının her anını mahvettiği çocuğa baktı. Bir şey söyleyemezdi.

"Sana sexting yaptırdım, çünkü gay olduğunu fark et istedim. Seni gölete soktum, çünkü vücudun buz keserken nasıl hissettiğimi, bana nasıl hissettirdiğini anla istedim. Seni karşımda çıplak oturttum çünkü sen bana yarım saniyelik bir bakış attığın an bile böyle oluyordum. Çıplak. Tamamen çıplak!

"Sana sırlarını anlattırdım, itiraf ettirdim. Çünkü bunların hepsini biliyordum, fakat kendini fark et istedim. Kirli çamaşırların dökülünce utan istedim, çünkü ben sana aşıkken her an seni hak etmediğimi düşünerek utandım. Her gün kendimden nefret ettim!

"Sana şarkı söylettim, çünkü sesin İlah gibiydi ve her kelimen pantolonuma gelmemi bile sağlayabilirdi. Sana şarkı yazdırdım çünkü duyguların beyaz kağıtta nasıl dururdu merak ettim. Sana sarıldım, sorular sordum ve daha bir sürü saçmasapan şey yaptırdım. Seni öptüm.

"Bunları planlamam kaç ay sürdü biliyor musun? Üç siktiğimin ayı Luke! Üç aydır senin hayalini daha fazla kurdum, bu sikik oyunu uydurdum! Sırf senin için! Senin için her yağmur damlasında burada bekledim! Sen ise geçmişte kalmış şeyleri benimle aşabileceğini bildiğin halde saklanıyorsun!

"Seni iyileştirebileceğimi biliyorsun, fakat istemiyorsun. Siktiğimin korkağısın."

Luke karşısında ağlayan ve tek nefeste konuşan çocuğun yıkılışını izledi. Her kelimesinde daha da güçsüzleşiyor, daha bitkin düşüyor, bağırmaktan suratı kızarıyor ve sesi çatallaşıyordu. Haklıydı.

Luke sadece iyileşmek istemiyor, bunu bile yapacak cesareti bulamıyordu.

Luke sevmekten bile korkuyordu.

Michael dizlerinin üstüne çöktü ve bağırmaktan ağırmış boğazını ıslatabilmek için yutkundu. "En önemlisi de, ben sana bunca yıldır deli gibi aşıkken sen beni sevmiyorsun."

     Michael hıçkırdı ve ellerini suratına kapattı. Omuzları sarsılmaya başladı.

Luke, gördüğü manzarayla kalbinin sökülüp alındığını hissetti. Bunu Michael'a nasıl yapmıştı? Nasıl birkaç kelimesiyle hayatını mahvetmişti?

     Sarışın çocuk yerinden kıpırdamadan kaybettiği sesini bulmaya çalıştı.

     "Seni seviyorum, Michael."

Michael kafasını umutla kaldırarak sulanmış mavi gözlere baktı. "Ama sana bunu gösteremem, bunu yapamam. Düz olmak zorundayım, her şeyden önemlisi aşık olamam. Aşk bir hastalık ve sen kapılmışsın."

"Sana da bulaştırmama izin ver." dedi Michael, kısık sesle. Yalvarıyordu, Tanrı'ya yalvarmadığı kadar Luke Hemmings'e yalvarıyordu. Luke gözlerini kapattı ve yutkundu. "Üzgünüm Michael, bunu ikimize de yapamam."

Luke adımlarını geriye doğru attı ve topuklarında dönüp yavaş yavaş yürümeye başladı. Aldığı her nefes hırıltılıydı ve acı veriyordu.

     Fark etti ki, Michael'in kokusu saçlarında, kıyafetinde ve tenindeydi. Bir mühür, bir imza gibi çıkmıyordu.

Michael silkelenip gözyaşlarıyla ayağı kalkarken çantasını eline aldı ve sırtlandı.

Luke aniden aklına gelen bir düşünceyle arkasını döndü. Sesini gür çıkarmaya çalışarak sordu.

      "Madem hepsi senin uydurmandı..." Michael ona dönmüştü bile. Yeşil gözlerindeki acıyı göz ardı edip sorusunu sordu Luke. "...on yedinin anlamı ne?"

Michael gözlerini Luke'un üzerinde bir kere gezdirdi, ardından mavi gözlerine geri döndü ve kırgınca gülümsedi.

     "Basit, Hemmings. Sana on yedi yaşımda aşık oldum."

Luke kafasını salladı ve içinden gelen bir dürtüyle Michael'a doğru yürüdü. Onu son kez, bir saniyeliğine sertçe öptü ve koşarak uzaklaştı.

Michael'ı kırık parçalarıyla bir başına bıraktı.

Yağmur tekrar sağanak gibi yağmaya başlamıştı. Luke Tişörtü saçlarına örtmek için çekecekti ki, hatırladı.

    "Yağmurun bile sana zarar vermesinden korkup bere takmışsın."

     Luke tekrar ağlamaya başlarken tişörtü serbest bıraktı ve yağmur saçlarını sertçe ıslattı. Sanki Michael'ı üzdüğü, tekrar kırdığı için onu tokatlıyordu.

    Luke kendine küfür edip eve doğru adımladı. Onu bekleyen annesine ve Calum'a tek kelime etmeden odasına çıkıp kapıyı kilitledi ve ağlamaya başladı.

    Kızıl saçlı çocuk ise yere tamamen çökmüş, kırılmış kalbine rağmen kocaman gülümsüyordu.

    Çünkü Luke Robert Hemmings, 'On Yedi Dakika' oyununda, gece on ikinin titrek ay ışığından sabah altının güçlü güneşine kadar, üç yüz altmış dakika boyunca kızıl saçlı çocuğa aşık olmuştu. Hasta olmuştu.

    Michael telefonunu çıkarıp Luke'un fotoğraflarından birine tıkladı. Gülümsedi. Luke gerçekten çok güzeldi.

      Ve korkaktı.

       Michael galerisinden çıktı, ardından ezberlediği numaraya bir mesaj gönderdi.

     Luke yatağında ağlarken telefonunu ne zaman açtığını bile hatırlamıyordu, aniden gelen bildirim sesi ile irkilip telefona baktı.

     Bilinmeyen bir numaradan gelen bir mesajdı.

     Mesajı okuduğunda, ilk önce kırgınca gülümsedi. Sonra bağırarak telefonu büyük bir sinirle duvara fırlattı. Mümkünmüş gibi tüm gücüyle haykırdı, ağladı ve boğazı yırtılana kadar kendine küfür edip vurdu.


     Gönderen: Bilinmeyen Numara

     "Üzgünüm, 'On Yedi Dakika'yı kaybettin,

       korkak."

17 Minutes | mukeWhere stories live. Discover now