Two Minutes

639 85 14
                                    

"Yetiştik." dedi Michael derin bir nefes verip, çantasını kenara fırlatırken tepeye oturdu. Luke da yanına çöktü, kolları birbirine değiyordu.

"İki dakika boyunca gün doğumunu mu izleyeceğiz?"

"Daha uzun sürerse istisna yapacağım." Michael kıkırdadı. Luke da gülümsedi ve gerinerek kızıl güneşin gün yüzüne çıkışını izledi.

Michael ise Luke'u izliyordu.

Gün batımı umurunda değildi, kızıl süzmeler Luke'un suratında dans ederken bundan daha güzel bir manzara düşünemiyordu. Luke çok güzeldi. Sabah uyandığınızda burnunuza dolan güzel kahvaltı kokusu gibi, duştan çıktığınızda etrafı sarmış sıcak buhar gibi, yağmurda ıslanmış saçlarınızdan suratınıza damlayıp onları okşayan damlalar gibi, serin bir akşamda parıldayan yıldızları izlemek gibi keyif veriyordu.

Luke, Michael'a hiç hissetmediği şeyleri hissettiriyordu. Her anlamda.

Güneş kızıllığını sarılığa bırakırken Luke gözlerini yavaş yavaş kıssa da izlemeye devam etti. Michael, Luke'un gözbebeklerinin büyüyüp küçülmesini ve mavi irislerinin parıldamasına sayfalarca roman yazabilirdi.

İki dakika çoktan dolmuştu fakat Michael bu anı bozmamak için sustu.

Luke o kadar büyülenmişti ki zaman kavramını, ses kavramını yitirmişti. Kendini sadece doğan güneşe ve yanında kolu ona değen kızıl saçlı çocuktan burnuna dolan güzel kokuya adamıştı.

Michael yüzünü Luke'a yaklaştırdı, ardından sesli bir küfür etse de Luke duymadı. Kızıl saçlı çocuk kendine küfürler ediyordu.

Sanki daha fazlası mümkünmüş gibi, Luke Hemmings'e tekrar aşık oluyordu.

17 Minutes | mukeWhere stories live. Discover now