Sixteen Minutes

808 100 68
                                    

"Luke, azmış hormonlarını lise birli çömezlerle tatmin et, sarışın ibne. Mastürbasyonun bitince engelini açacağım." Luke, Calum'ın yazdıklarını sesli bir şekilde okurken gözlerinden utanç akıyordu. "Gülmeyi kes, Mike."

Kendisine Mike demesi midesine ince bir acı saplasa da belli etmedi. "Ama komik."

"En yakın arkadaşım gay olduğumu düşünüyor."

"Öylesin."

"Bunu nasıl bilebilirsin?" diye kükredi Luke. Tedirginliği her hücresinden fışkırıyordu. Michael derin bir nefes aldı ve kırmızı saçlarına elini daldırdı. "Sana aynısını bir kızla yapmanı söylesem sorun etmezdin, en yakın arkadaşın olsa bile."

Açıklaması yarım kalsa da devamını getirmedi ve yanındaki çantadan bir sigara çıkardı. "İster misin?"

"Sigara kullanmıyorum."

Michael dudaklarının arasındaki sigarayla güldü. "Pekala."

Luke saatine bakıp ofladı. Buradan istediği zaman gidebilirdi, Michael ona laf atmaktan ilerisine gidemezdi. Fakat bir şey onun kalmasını sağlıyordu, yarım saat önce tanıştığı bu çocuk bir mıknatıs gibi yapışmış çıkmıyordu. Luke çıksın istemiyordu, nedenini bilemediği bir şekilde. Sadece burada kalıp, bu salak çocuğun söylediği saçma şeyleri yapmak istiyordu.

Calum onun gay olduğunu düşünecek olsa bile.

Michael çantasından bir kutu bira çıkardı ve Luke'a uzattı. "Görevi yapamadığın için içeceksin."

Luke birayı eline aldı ve kapağını açtı. "Hepsini mi içiyorum?"

Michael hızla kafasını salladı. Luke metal şişeyi kafasına dikerken adem elması yukarı aşağı hareket ediyor, dudaklarının kenarları bira ile ıslanıyor, gözleri yumulu bir şekilde yukarı kaldırdığı başı ile şu an tanrı gibi görünüyordu.

Michael seslice yutkunmak ve kirli düşüncelerine yüzüncü kez hakim olmak zorunda kaldı.

İki dakika sonra Luke şişeyi bitirip kenara fırlattı. Kafası biraz uyuşuyordu. "Sıradaki ne?"

Michael sırıttı ve Luke'u izlemeyi bırakıp öne eğildi. "On altı dakika boyunca gölette yüz." sırıtması büyüdü ve ekledi. "Kıyafetlerin üzerinde."

Luke derin bir nefes alıp ayağı kalktı ve göle doğru yürüdü. "Siktiğimin kızıl kafası."

Ayakkabılarını çıkarıp gölün yanına çöktü ve dizlerini soğuk suya soktu. "Michael, bu gerçekten soğuk."

"Biliyorum."

Luke titreyen dudaklarını birbirlerine kenetledi ve vücudunu suya bıraktı. Hissiz teni soğukla yanmaya başladı, müthiş derecede karmaşık şeyler seziyordu. Sanki alev alevdi ama buzdan bir dolapta sıkışıktı.

Belki de damarlarındaki kanı hızlandıran bira onu yanıltıyordu.

Luke gözlerini kapattı ve soğuğu unutmaya çalıştı. Yavaş yavaş uyuşuyordu. Arkadan Michael'ın sesini duyabiliyor, ama ne söylediğini anlayamıyordu.

Yarım saat önce tanıştığı biri yüzünden buz gibi suda yüzdüğünü düşününce kendine küfür etti. Ne zamandır insanların iradesine uyuyor, kendi kararlarını yarım saatlik birine bırakıyordu?

Omzunda bir el hissetti ve bu el onu çektiğinde şokla gözlerini açtı. "Daha süre dolmadı ki!"

"Doldu aptal! Öldüğünü sandım, yirmi dakikadır oradasın!"

Luke ıslak gözlerini kırpıştırıp ayağı kalktı. "Zaman kavramımı kaybettim sanırım."

Michael güldü ve eski yerlerine geri yürüdüler. Çantasından Luke'un bedenine uygun eşofman ve tişört çıkartıp uzattı. "Giy."

Luke pantolonunu çıkarırken Michael bakmamaya özen gösterdi. "Bunların hepsini planlamış gibisin."

Gözleri Luke'un süt rengi bacaklarına kaydı. "Haklısın." diye mırıldandı belirsizce. "Hepsini uzun zaman önce planladım."

17 Minutes | mukeWhere stories live. Discover now