Twelve Minutes

687 88 26
                                    

     "On iki dakika boyunca bana şarkı söyleyeceksin." dedi Michael. Luke panikle ellerini salladı. "Sesim güzel değildir."

     "Yalan söylüyorsun."

     "Söylemiyorum." dedi Luke. Ama söylüyordu.

    "Söyle. Yoksa bira içersin."

    "Benim için uygun." salakça gülümsedi. Michael daha geçerli bir şey düşündü. "Söylemezsen gölete geri dönersin."

     Luke gözlerini devirdi ve saat üçü gösterirken son krakerini yiyip ellerini silkeledi. "Pekala, asi çocuk. Ne söylememi istersin?"

    "Please Don't Go."

     Luke başını sallayıp şarkıyı düşük sesle mırıldanıp, sonra yüksek sesle söylemeye başladı.

    Michael gözlerini hiçbir hareketten ayırmıyor, Luke'un sesi onda zehir etkisi yaratıyordu. Gözlerini yumdu ve sese odaklandı.

     Dışarıdan biri geçiyorsa, ağaçların arasında bir tanrının şarkı söylediğini düşünürdü. Doğruydu.

    Bu ağaçların arasında bir tanrı, Michael'a şarkı söylüyordu.

    Vurguladığı her kelimede piercingi sallanıyor, şekilli dudakları büzülüyor ve kaşları ritimle çatılıyordu. Michael hiç bu kadar yakından Luke'u keşfettiğini hatırlamıyordu.

    Şarkı bittiğinde Luke'un hızı kesilmedi ve başka şarkıları da söyleyip on iki dakikayı doldurmaya başladı. Michael hangi şarkıyı söylediğini bile anlamıyordu. Sadece, izliyordu.

     On iki dakika dolduğunda Luke öksürdü ve başını eğdi. "Biraz abarttım sanırım."

     "Güzeldi."

     "Kes sesini."

     Michael güldü ve gözlerini ovuşturdu. Saat üç on beşe geliyordu.

    Zaman kısaldıkça işler zorlaşıyordu, Michael bunları kafasında planlarken bu kadar zorlanacağını hayal etmiyordu.

     Canı yanmaya başlamıştı, nedenini bilmiyordu.

     Luke'a söylediği gibi, kesinlikle eğlenmesi gerekirken, neden karmakarışık hissediyordu?

     Luke bakışlarını boşluğa dikmiş Michael'a baktı ve zihninde neler döndüğünü merak etti.

     Çünkü Luke'un aklı inanılmaz bulanıyordu. Bunun önüne geçmek istemiyordu.

     Ama yapamazdı. Tekrar bir erkeği çekici bile bulamazdı.

    O zaman omzundaki sigara izleri geri gelir, yediği dayaklar, uğradığı tacizler çoğalırdı. Yeniden gün yüzüne çıkardı tüm kirli çamaşırlar.

    Luke iç çekti ve ellerini dizlerinde bağladı. Ağzına bir sakız attı ve çiğnemeye başladı. Gökyüzünü incelemeye koyuldu.

     Ellerini saçlarına daldırdı, karıştırdı. Aniden gelen bir fikirle Michael'a yeniden döndü. "Saçlarımı boyatmalı mıyım?"

     "Hayır, aptal. Saç rengini elde edebilmek için binlikler ödeyen var."

     "Sadece yeni bir hava katabilirdi." dedi Luke, dudak büzerek. "Çok istiyorsan boyayabilirim."

     "Çantamda boya var deme Michael." Michael güldü. "Yani, daha sonra demek istemiştim."

     "Tabii."

     Derin sessizlik yeniden çöktü ve Michael kafasını ağaca yaslayıp dinlendirdi.

     Yutkunmak bile zorlaşmaya başlamıştı.

      Tıpkı Luke'un yanında nefes almak gibi.

17 Minutes | mukeWhere stories live. Discover now