11.Bölüm ~Oyun~

23.6K 677 40
                                    

Geçen bölüm ki yorumlar beni çok mutlu etti. Herkese teşekkür ederim. Bu bölümde yorum istiyorum! (:

Bu sefer uzun bir bölümle karşınızdayım. Bölümün içinde geleceğe dair bir kaç spoi var. Dikkatli okursanız yakalacağınıza eminim. Son kısmı yazarken Zeynep'e üzülmedim desem yalan olur. Böyle bitirmek istemezdim ama olayları başka türlü bağlayamayacaktım. 

Keyifli okumalar!

 

Küvetin içinde ikimizde çıplak bir şekilde oturuyorduk. Sanırım artık utanmıyordum utanmam saçma olurdu. Bu adam her gün doğum yaptırırken kadınların orasını görüyor zaten Zeynep seninkini görse ne olur görmese ne olur? Diye soran iç sesime bir küf-

 Ne! Evet her gün yüzlerce kadınınkini görüyordu. Bu düşünce midemin bulanmasına yardımcı olmuştu. Bu konuyu ve çözüm yollarını sonraya bırakarak:

“Kereemm!” diye cırladım. Ah! Bu adam beni deli ediyor. Biraz nazik olsa ne olurdu sanki? “Şampuanı gözüme gözüme sokuyorsun!”

“Rahat durmuyorsun ki, kıpırdama.” Suç bende zaten ben rahat durmuyorum. Küvetin için de ikimizde çıplak bir vaziyette, Kerem saçlarımı şampuanlarken -ki kesinlikle saçlarımla değil vücudumla ilgileniyor- benim rahat durmamı bekliyor. Kafayı yemiş olmalı.

Buklelerimi parmağına dolayıp oynarken kulağıma doğru eğilerek “Çok güzelsin.” Diye fısıldadı. Yüzümde ki gülümseme artarken arkamı dönüp dudaklarına küçük bir öpücük verdim. Çok değil şundan 2 hafta önce Kerem’le böyle olacağımızı söyleseler müsait bir yerlerimle gülerdim sanırım.

“Hadi çıkıyoruz daha kahvaltı hazırlayacağız.”

“Ne! Hani sen hazırlayacaktın!” Kaşlarımı çatıp en sinirli bakışımı atmaya çalıştım. Tabi ki de beceremedim.  Parmağını kaşlarımın ortasına getirip düzelttikten sonra:

“O yataktan kalkman için söylediğim beyaz bir yalan, güzelim.”

“Hadi oradan! Pislik!” diye bağırdım. Beni takmayıp havlusunu beline sararak kapıya doğru yöneldi. Pekâlâ, çok hastalıklı düşüyor olabilirim ama havluya gerek yoktu en azından biraz daha bakabilirim ha?

Son kez suyun altına girip bedenimi yıkadım. Ardından askılıkta asılı duran bornozu üzerime geçirdim. Odaya girdiğimde Kerem yoktu büyük ihtimalle aşağıda kahvaltı hazırlıyordu. Fırsattan istifade odasını karıştırabilirdim.

Kerem’in odası geniş ve çok güzeldi. Duvarlar açık renkle boyanmıştı. Yatak, çalışma masası ve dolaptan başka hiçbir şey yoktu odanın içinde. İçeri girdiğiniz de ilk dikkatinizi çeken şey neredeyse bütün duvarı kaplayan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK çerçevesiydi.

Dolabının kapağını açtığım da her yerin Kerem gibi koktuğunu fark ettim. Kokusunu içime çekerken gülümsedim. Dolabından siyah bir gömlek alarak üzerime geçirdim. Şimdi daha rahattım. Çalışma masasına gittiğimde masanın üstünde yüzlerce dosya yığınıyla karşılaştım. Çok çalışıyor olmalıydı. Elime bir tane dosyayı alıp incelemeye başladım.

Bir fotoğrafta anne ve bebek vardı bir diğerinde ise sadece bebek vardı. Bebek o kadar güzeldi ki. Yüzünde ki gülümseme beni de gülümsetmişti. Bebekleri hatta çocukları sevmezdim. Hiçbir zaman bir çocuğum olsun istemedim. Hala da istemiyorum.

Ben anne olamam ki.

Bar işleten, her gün sabah akşam demeden alkol içen, daha evi bile temizleyemeyen, yemek yapmayı bile bilmeyen anne mi olurmuş hiç? Ben daha kendime bakamıyorum bir bebeğe nasıl bakacağım? Bir bebeğin bezini nasıl değiştireceğimi bilmiyorum. Nasıl karnını doyuracağımı bile bilmiyorum. O bebeği nasıl yıkayacağımı ona nasıl sarılacağımı sevgimi nasıl göstereceğimi onunla nasıl oynayacağımı onu nasıl güldüreceğimi hiçbir şey bilmiyordum.

Yeşil Peri (Peri Serisi 1) ASKIDAWhere stories live. Discover now