40. Bölüm

48 5 11
                                    


Selam!

Nasılsınız bakalım görüşmeyeli?

Keyifli okumalar...

Nehir'in anlatımıyla...

Odamın ışığını kapatıp yatağıma doğru ilerledim. Yavaş hareketlerim anın tadını çıkarmaya yönelikti. Günün tümünden kaçış gibi görsem de aslında yeniden canlanan düşüncelerin adresiydi. Ama bugünkü yorgunluğumdan dolayı kafam yastığıma kavuştuğunda uyku esir alacaktı bedenimi. Biliyordum. Daha çok umuyordum ama olsun.

Yan dönüp sağ elim başımın altındaki yerini alırken aklıma telefonuma bakmadığım geldi. Arayıp soranı olmasa da insanın bakası geliyordu. Merak bırakmıyordu peşini.

Telefonuma doğru uzandım. Katre mesaj atmıştı. Atmadığı gün yoktu zaten. O da olmasa... Nefesimi yorgun bir bıkkınlıkla dışarı üfledim. Tanımadığım bir numaradan daha mesaj vardı. Çatık kaşlarımla okumaya başladım.

''İyi akşamlar Nehir. Yarın müsaitsen konuşabilir miyiz?'' –Baran

Nefesimi seslice dışarı bıraktım. Kendime düşünme fırsatı vermeden 'Hayır,' yazıp gönderdim. Bir pişmanlık düştü içime kor gibi. Aşırı kaba olmuştu. Bana bile fazlaydı doğrusu. Düşüncelerimi dağıtmak istercesine kafamı iki yana salladım.

Konuşamazdım onunla. Sevmek güvenmek değildi. Koşulsuz şartsız kendimi ona bırakamazdım. Gözü kapalı inanamazdım ona. Hal böyleyken uzatmanın manası yoktu.

Katre'nin mesajına da cevap verip telefonu hızla komodinin üzerine bıraktım. Sırtımı döndüm. Keşke zihnimde geride bırakabilseydi.

Mesaj atar mıydı acaba? Israr eder miydi yoksa vaz mı geçerdi?

•••

Derin bir nefesle doldurdum ciğerlerimi. Baran ile karşılaşmak şuan isteyebileceğim bir şey değildi. Ama aksi bu ya tam karşımdaydı. Beni görünce yaslandığı elektrik direğinden ayrılıp doğruldu.

Yanağımın iç kısmını ısırdım gergince.

''Selam.''

Harfleri bir araya getireceğime dair en ufak bir inancım yoktu. O yüzden usulca başımı sallamakla yetindim.

Gergince ensesini ovduktan sonra ''Düşündün mü?'' dedi. Sesince alacağı cevaptan korkan bir insanın meraklı tedirginliği vardı.

Gözlerimi kaçırırken ''Evet,'' dedim tek nefeste.

''Hangisine evet?''

Bakışlarım gözlerini buldu.

''İlk soruma mı?'' Umutlu heyecanı harflerle süslenmişti. ''Şimdikine mi?'' Yine ensesini ovdu. ''Ya da her ikisine birden mi?''

Dikkatlice inceledim yüzünü. Gözlerime böyle aşkla bakarken... Derin bir nefes alıp dikleştim. ''Şimdi ki soruna!'' Dedim kendimden emin olmaya çalışan bir sesle.

''İlk sorunun cevabına gelecek olursak...'' Tepkisinin ölçmek için durdum. Kararlı bir duruşla ''Hayır!'' dedim. Kahverengi gözlerindeki kırılmayı kalbimde hissettim. Sertçe yutkundum.

Daha fazla ne ona ne de kendime acı çektirmemek adına yürümeye başladım. Birkaç adımın ardından gelip karşıma geçti. Umduğum ama beklemediğim bir davranıştı doğrusu. Tekrar yürümeye başlamak, gitmek için bir girişimde bulunmadım.

''Neden?'' Konuşmama fırsat vermeden devam etti sözlerine. ''Beni tanımıyorsun. Haklısın.'' Her an gidecekmişim gibi söyleyebildiği kadar söz söylemek istiyor ama diğer yandan da ne söylese bilemiyormuş gibi bir hali vardı.

''Dene!'' Yalvarırcasına baktı gözlerime. Tane tane devam etti konuşmasına sonrasında. ''Beni sevmeyi değil. Tanımayı dene hiç olmazsa.''

Kesik nefesimi usulca dışarı bıraktım. Çantamın kolunu sıkmaktan avuç için terlemişti. ''Nehir?'' Gözlerine baktım efendim dercesine. Dişlerini sıktı sinirle. Çenesi kasılmıştı. ''Eski...'' Ağır geliyordu sanki kelimeler! ''Eski ilişkinden dolayı mı?''

Yutkundum gözlerimi kaçırırken. O nerden biliyordu ki?

Sağ koluna dokundu usulca. Zorda gelse çevirdim bakışlarımı yine yüzüne. ''Üstesinden gelinmeyecek bir şey yok.'' Dedi nazikçe.

Dişlerimi sertçe sıkarken bir adım gerileyip kolunun temasını kestim. Eğildikten sonra yerdeki otu çekip kökünden kopardım. Küçük küçük parçalara ayırdım meraklı bakışlarını önemsemeden. ''Ben böyleyim işte!'' Sesim beni anlaması için çırpınıyordu. Avuç içimi açıp parçaları gözler önüne serdim.

''Geride kalan bir eksiklik...'' Elimle topraktaki dağılmış boşluğu işaret ettim eş zamanlı olarak. Dikkatli bir ürkeklikle bakmaya devam etti yeşillerime. Yavaşça sol elime dokunup ot parçalarını yere döktü usulca.

Dokunuşundaki nazik ürkeklik kalp atışlarımın düzgün çalışmasını sabote ediyordu.

''Bizde yeni bir çiçek dikeriz.'' Tane tane devam etti sözlerine. ''Sen hangisini istiyorsa onunla süsleriz.'' Sesindeki aşk dolu umutla kendimden bir kez daha nefret ettim. Gözlerime hayatındaki en değerli varlıkmışım gibi bakarken nasıl reddedebilirdim onu?

Hayırdan başka kelimem de yoktu ki benim! Kabul, onu seviyordum. Ama güvensizdim. Hem ona hem de kendime. Dolan gözlerimi kaçırdım başka yöne. Elimi hızla elinden çekip amansız bir boşluğa düşürdüm ruhumu.

''Gitmem gerek!'' dedim tek nefeste. Cevap hakkı tanımadan yüzüne bakma cesareti gösteremeden yanından geçip gittim.

Kaçmak âdetim olmuştu...

Umarım beğenmişsinizdir...

Hikâyemizi sevdiklerinizle de paylaşsanız da büyük bir aile mi olsak?

Merakla bekliyorum düşüncelerinizi. Tek kelimeye bile razıyım ya hu! Tutmayın içinizde paylaşın gitsin.

Hoşça kalın!

Bir Umuda KiracıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin