26. Bölüm

198 19 15
                                    


Keyifli okumalar...

Katre'nin anlatımıyla...

Başını hafifçe yan yatırdı tebessüm ederken. ''Yanımda olmanı istedim.''

Gözlerim kahve çekirdeklerine kitlenirken beynim algılamaya çalışıyordu. Kulaklarım uğulduyor uydurmuş olabileceğim düşüncesi dimağımda kendine yer arıyordu. Birkaç saniyenin ardından evsiz kalan fikir beni terk ederken kalbim tekledi. Alt dudağımı ısırdım gözlerimi çevre de gezdirirken. Utangaçlığım harelerimin tekrardan ona odaklanmasına engel olamadı.

Dudakları gittikçe gerilirken duyduğum en güzel melodi döküldü dudaklarından. Bu güzellik çok kısa bir süre sonra kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Leyla'ya dönersem olacağı buydu tabii. İki kelimeye koy veriyordum hemen kendimi. Dişlerimi sıktım sinirle. Biraz olsun duygularımı saklayamaz mıydım?

''Akşam size yemeğe geliyormuşuz.'' Kaşlarım biraz daha çatıldı. ''Tek başıma gelmektense beraber gideriz diye düşündüm.'' Ayağa kaktı. ''Koca sitede evinizi arayamam iki saat.'' Sesi tonu bir tık azalmış hoşnutsuzluk yerleşmişti.

Nefesimi sinirle dışarı üfleyip ayaklandım. Ellerimle pantolonumdaki tozları silktim yürümeye başlarken. Guinness rekorlar kitabına 'Dünya'nın En Aptal İnsanı' olarak girebilirdim. Hatta bu rekoru kıyamete kadar da kimseye vermek zorunda kalmazdım. Benden daha geri zekâlısı ne var olmuştu ne de var olacaktı. Türünün tek örneğiydim.

+++

Korel'le eve gelene kadar konuşmamış hızlı hızlı yürümüştüm. Adımlarını bana uydurmuş tek söz söyleme zahmetine girişmemişti. Akşam yemeği de gayet olağandı. Aramıza annesi oturmuş kısıtlı olan görüş açım tamamen yok olmuştu. Önemsememeye çalışıp kendimi sarmaların lezzetine bırakmıştım. Lavabo sahnesi bile yaşayamamıştık. Kitapların veya filmlerin kaçınılmaz sahnesi neden hayatımda kendine yer bulamamıştı ki? Sonuçta her insanın hayatı kendi filmiydi. Kader denilen senaryoyu oynuyorduk.

Nefesimi seslice dışarı üfledim kucağımdaki Hilmi'ye biraz daha sarılırken. Hilmiye'nin üvey evlat gibi ötede durmasına içim el vermediği için onu da el verdiğince dizime oturtup bağrıma bastım. Ulan pelüş hayvanlarımın bile üzülmesine (!) dayanamazken, onları bağrıma basarken beni nasıl olur da üzerdiniz?

Yanaklarımı hava ile doldurup aheste aheste boşalttım. Korel elimi tutmuştu, benimle dalga geçmişti, bu kadar uzatmak yerine 'kullanmıştı' demek daha doğruydu. Lakin daha fazla acı veriyordu öylesi. Zaten adam akıllı bir tepkide verememiştim. Ne olurdu yani tavrımı net bir şekilde ortaya koyabilseydim?

İç çektim. Elimi avcunun içine alırken gözleri Poyraz'daydı. Yüzündeki imalı gülüş bir şeylerin farkına varmamı istercesine gözlerimin önüne gelse de bir anlam çıkartamıyordum. Aman be! Müneccim miydim ben nerden bilebilirdim ki amacını, ne düşündüğünü? Belki de dediği gibi boşluğuna gelmişti. Burukça gülümsedim. Keşke boşluğuna gelseydi de beni sevseydi.

Nefesimi bilmem kaçıncı kez seslice dışarı üfledim. Koreller hâlâ içerideydi. Sevdiğim adama rahatça bakamadıktan sonra orda durmam da bir mana yoktu. Ders çalışacağım bahanesiyle odama gelmiştim. Korel lise ikiden terk olmasaydı beni çalıştırırdı şimdi. Gerçi ailem izin vermezdi. Hem doğru da olmazdı elin adamıyla odam da, baş başa... Anca annemin gözetmenliğinde olurdu.

Sırtlarını birbirine dayamış vaziyette kucağımda oturan Hilmi ve Hilmiye'nin kafasından tutup zıt yönlere doğru fırlattım. ''Of çok sıkıldım.'' Bıkkınlığımı sesime dökmeyi ihmal etmedim.

Bir Umuda KiracıWhere stories live. Discover now