7.Bölüm "Çocukça"

Mulai dari awal
                                    

''Demek ki hoşlanmamış.''

''İşte diyorum hoşlanmadığı için gitmedi.''

''Yani?''

''Çağla bilerek mi anlamıyormuş gibi davranıyorsun? Azıcık zeki ol benim gibi lütfen kuşum.''

''Ebrar sırf bir filme davet etti beni diye hoşlanıyor değildir ya. Biz iyi anlaşıyoruz sadece.''

''Onun içindeki duyguları bilemezsin.'' dedi sert bir şekilde. Bu durum gittikçe sinir bozucu bir hal olmaya başlamıştı. Bu yüzden bu konu tam şuanda kapanmalı ve bir daha açılmamalıydı.

''Konuyu kapatalım bence.''

''Sen bilirsin, Çağla.''

Birkaç saniye boyunca aramızda sessizlik oldu. Ardından ayağa kalkıp, ''Ben gidiyorum.'' dedim ve başka bir şey demeden ilerlemeye başladım. Ebrar'ın dediklerini düşünmeyecektim. Birde kafamı buna yorup Ömer'e olan bakış açımı değiştiremezdim.

-

İnsan sürüsünün içinden koşarak ilerlerken biriyle çarpışmamaya özen gösteriyordum. Nasıl o alarmın sesini duymamıştım ki ben? Zilin çalmasına 2 dakikadan az bir süre kalmıştı ve İngilizce hocamız Buket hoca derse geç kalanları sınıfa almıyordu.

Şu hayatta birazcık şanslı olsaydım zaten Buket Hocanın dersi olduğu zaman geç kalmazdım. Gerçekten hayatımda düzenli giden hiçbir şey yoktu. Ankara tüm düzenimi bozmuştu.

Bu yüzden sanırım bu soğuk şehri hiçbir zaman sevmeyecektim.

Okul kapısının önüne geldiğimde telefonumu montumun cebinden çıkartıp saate baktım. 8'i 5 geçiyordu.

Geç kalmıştım.

Bıkkın bir ifadeyle okuldan içeri girdim. Son bir kez şansımı deneyecektim. Belki derse daha girmemişti ya da derse kabul edebilirdi. Umarım bu iki seçenekten biri gerçekleşirdi. Çünkü ben bir ders saati boyunca kantinde oturmak istemiyordum.

Merdivenleri hızlı bir şekilde çıktıktan sonra sağa döndüm ve sınıfın önünde durdum. Buket hoca birine sinirli bir şekilde bağırıyordu. Birkaç saniyeliğine vücudumu korku dalgası kapladı.

Allah'ım lütfen derse alsın ve kızmasın.

Derin bir nefes aldım ve tüm cesaretimi toplayarak kapıyı iki kez tıklatıp açtım. Buket hoca kafasını anında bana doğru çevirdi ve bakmaya başladı.

''Hocam geç kaldığım için...''

''Geç kalmamalıydın Çağla. Çık dışarı. 2.derse girersin.''

Bir şey demeden kapıyı kapattım ve oflayarak aşağıya inmeye başladım. Derse alsa ne olurdu yani? Bir yeri mi eksilirdi? Şimdi kantine inecek ve aptal gibi kırk dakika boyunca oturup telefonumla oynayacaktım.

Ankara'nın havasından dolayı mı böyleydi yoksa benim şansıma mı böyle denk gelmişti bilmiyorum ama buradaki bütün hocalar aptaldı. Oysaki İzmir'deki hocalarımın hepsi anlayışlı ve iyimserdi.

Gerçekten Ankara'dan nefret ediyordum.

Kantinden içeri girdiğimde bir tane çay alıp en kuytu köşeye oturdum ve çantamdan ablamın yazın bana moral hediyesi diye aldığı Harry Potter'ın ilk kitabının 1.baskısını çıkardım. Harry Potter'a 4.kez başlayışım falan oluyordu sanırım. Ne kadar çok okusam da hiçbir zaman sıkılmayacağıma emindim. 

AnonimTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang