"Boran, bu kız neden böyle saçmaladı, tahmin ettiğim gibi bitemez değil mi?" Filmin son dakikalarına geldiğimizde ve Elem kaçınılmaz sonun farkına vardığında sesini duydum. Ardından düşündüğü sonun gerçekleşmesiyle hıçkırıklarına karışan burun çekiş sesleriyle yüzümü buruşturdum. Bir film neden herkesi ağlatırdı ki? Oysa zamanını güzel geçirmesini istemiştim.

"Sadece senaryo bu, Elem." Yavaşça kendimden uzaklaştırıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Esmer teni süt beyazı bir ten gibi kızarmış, göz yaşının iz ettiği yerler garip bir cansızlıkla kaplanmıştı. Kalın çeperleri arasına hapsettiği okyanusunu şimdi kocaman bir kan çanağına atmış gibi kızarmıştı. "Şş, bu kadar hırpalama kendini."

Onu tekrar kendime çekerek sıkıca sarıldım fakat vücudunda artçı depremleri andıran sarsıntılar, hıçkırıklar son bulmadı. Bu kadar etkilenecek ne vardı Elem? Altı üstü adam ötenazi talebinde bulunmuştu. Buna bu kadar ağlayacak kadar hassas mıydı senin o güzel yüreğin? Onun kesik soluklarına daha fazla dayanamayıp kollarımın arasındaki bedenini kucağıma aldım ve mutfak kapısından verandaya çıkardım fakat verandanın çatısı beni bile boğmuştu o an, taş yolu takip ederek bahçe ışıklarından uzak yerde çimenlerin üzerine önce Elem'i koydum, ardından yanına oturdum. Bana aldırış etmeden dizlerini karnına çekerek sarıldı. Kafasını kollarının arasına gömse de sarsılan sırtından onun hala şiddetli bir şekilde ağladığını görebildiğim için burnunun aktığını ve bunu benden gizlemeye çalıştığını düşündüm.

Bir an kalkıp ona peçete getirmeyi düşündüm fakat sonra vazgeçip elimi sırtına koyup teselli eder gibi sıvazladım. Bu hareketim peçeteden çok daha kıymetliydi, peçete getirsem tiksindiğimi düşünecekti ve bir açıdan fazla kaba bir hareket olacaktı. Belki de kırılıp bir süre benimle konuşmayacaktı ama şimdi kafasını kaldırmış kıpkırmızı gözleriyle bana bakmakla meşguldü.

"Öyle bir durumda olsan sen ne yapardın, B-Boran?" Hıçkırıkları arasında parça parça konuşarak ağlamaya devam etti. Beni derin düşüncelerine ittiğinden habersiz sorduğu soruyla onun tertemiz okyanusunun aksine koyu renk bir okyanusta boğulur gibi oldum. Sevdiğim insan ölse ne yapardım? Kesinlikle o kız gibi yapmazdım, ne demek başka bir ülkeye gidip gezeceğim, üstüne bir de gülümseyebileceğim. Bunu benim bünyem kaldırmaz. Belki yetiştiğimiz çevre bunda etkilidir. Sonuçta bizim ülkemizde evlilik, aşk o kadar basit bir şey değil. Basit olmadığı gibi hafife de alınmaz, hayatımızda çok önemli kararlardır bunlar. Hepsini geçtim, bence insan hayatında bir kez aşık olur. Aşkı kaybettiyse bitmiştir, bir daha bulamaz. Bu durumda kesinlikle büyük bir ruhsal çöküntünün girdabında kaybolurdum.

"Senaryo bu, bu kadar takılma." Geçiştirmeye çalışsam da Elem'in kararlı bakışlarında herhangi bir değişiklik olmamıştı.

"Sen ne yapardın, böyle terk etse sevdiğin insan seni ya da sadece terk etse, ölmesi şart değil. Ne yapardın, Boran?" Yalvarırcasına bakışlarımla cevabımı beklediğini gözlerindeki o ifadeden anlayabiliyordum. Gözden ifade anlamak çok garip ama insanların bakışları bazen duygularını daha belirgin yansıtıyor.

"Yıkılırdım Elem," Gözlerine bakarak verdiğim cevabı farkında olmadan tekrarladım. "Yıkılırdım."

Zayıf parmaklarını parmaklarımın arasından geçirerek gözlerime bakmaya devam etti bir hareket bekledim fakat beklediğim hiçbir hareket gelmedi. Gördüğüm iki hareket vardı, biri çaresice iri elmacık kemiklerinden aşağı çaresizce bir hüzünle süzülen gözyaşları, diğeri ise sıklığı gittikçe azalsa da hala devam eden birkaç hıçkırıktı. Uzun süre maviliklerini çevreleyen kalın, simsiyah çeperi kuşatma altına almış damarlarını seyrettim. Öyle kırmızıydılar ki gözleriyle muazzam bir tezatlık oluşturarak beni kendilerine hayran bırakmıştı. Onların ardından ayın belli belirsiz ışığının kirpiklerine vurarak oluşturduğu belli belirsiz gölgelerin ne kadar da zarif, narin göründüklerini düşünerek hayranlık alanıma bir yenisini ekledim.

Mavi Vurgun | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now