Bölüm 26: Çember daralıyor

7.3K 501 321
                                    

**********

"Jen?"

Callum Reed'in sesini morgun girişinden duyduğumda sandalyeden fırladım. "Reed geliyor. Ben bunları görmesin diye çıkıyorum. Bir şeyler bulursanız haber verin."

Sesin geldiği yöne doğru yürürken, donuk mavi gözleri benimkilerle buluştuğunda durdum ve gülümsedim. "Merhaba Dedektif Reed."

"Bana Callum de lütfen."

Flörte devam diyorsun yani... Peki o zaman.

"Peki Callum. Sana nasıl yardım edebilirim?"

"Robert Henderson ile tanışmışsındır. Yani..." Başının arkasını kaşıdıktan sonra devam etti. "Yani anladın işte. Bedeniyle. Onun kız arkadaşı yukarıda... Ve tek kelime etmiyor."

Kafamı salladım. "Yani kadını konuşturmamı istiyorsun."

Gülümsedi. "Yardım edersen çok mutlu olurum. Bizi büyük bir dertten kurtarmış olursun."

Ben de aynı şekilde gülümseyerek cevap verdim; "Tabii ki. Gidelim o zaman."

*****************

"Kadın hakkında bilmem gereken bir şey var mı?"diye sordum onun yanında, merdivenlerden yukarı çıkarken.

"Erica Sorentino. Otuz yaşında. Latin-Amerikan bir aileye mensup. Jersey Shore stili."

İmalı ses tonuyla onun ne demek istediğini anlamak için tek kaşımı kaldırdığımda, gülerek omzunu silkti. "Ne demek istediğimi görünce anlayacaksın. Kadın o kadar çok konuşuyor ki! Neredeyse tüm yaşam hikayesini anlatacak. Ama iş neler olduğunu anlatmaya gelince susup kalıyor."

İkinci sorgu odasının metal kapısına vardığımızda, "O iş bende,"diye mırıldandım. Mojodan kaçamazdı sonuçta. Haplar hakkında neler bildiğini öğrenmek zorundaydım. Manyak cadılardan birinin kendini uyuşturucu baronu ilan etmesi bizim için de tehdit demekti.

İçeriye girdiğimde bol makyajın gölgelediği bal rengi gözler bize doğru döndü. Kafam kadar büyük plastik pembe halka küpeleri, aynı renge boyanmış silikonlu dudakları ve üç kişiye yetecek kadar büyük kirpikleriyle beni süzüyordu. Kaynakla çoğaltılmış ateş kırmızısı saçları spreyle sabitlenmişti. Dokunsam bile bozulmayacaktı muhtemelen.

"Konuşayım diye bu ufaklığı mı getirdin? Ben bir şey bilmiyorum demiştim adamım."

Evet. Kesinlikle Jersey Shore ve Getto karışımı bir ses tonu karakteri hakkında bilgi sahibi olmama yardım ediyordu. Görünüşü zaten bir muammaydı, orası ayrı.

"Yasını tutman için seni rahat bırakmamız için bize yardımcı olman lazım. Adım Jennifer. Polis Danışmanıyım."

Kadın cevap vermek yerine uzun kırmızı tırnaklı parmaklarıyla masada ritim tutmayı sürdürdü.

Reed yanıma oturduğunda kadına doğru eğildim. "Sevgilin Robert Henderson'ın karnında yeşil minik haplar bulundu. Bunları nereden bulmuş olabilir? Uyuşturucu mu satıyordu?"

"Ne uyuşturucusu ya? Latinim diye hemen satıcı mı olduk? Hemen yapıştır tabii etiketi. Sonra ırkçılık yok derler. Al işte! O zaman sen de striptizcisin. Öyle mi diyeyim? Bunu mu istiyorsun"

"Sözlerine dikkat et,"dedi Reed otoriter bir sesle.

Kadın gözlerini devirdikten sonra sakızını patlattı. "Sabah kalktık, her şey sıradandı. Hatta o koca götlüye çöpü atmasını söylemiştim ama nerede... Yine televizyonun karşısında horlayarak sızmıştı. Çöpü bile ben atmak zorunda kaldım! Adama bir şeyi yüz defa söylemeden yapmıyordu resmen. Sonra kahvaltıyı hazırla açım dedi ama dolapta bir şey yoktu. Onu da dün söylemiştim! Ama arkadaşlarıyla beynini erittiği için hatırlamıyor olmalıydı. Her şeyi ben mi yapmalıyım? Çamaşırları yıka, bulaşıkları yıka. O lanet bulaşık makinesi bile üç aydır bozuk be! Ne bok yersen ye o zaman dediğimde beni ittirdi. Vuracak sandım. Vur o zaman ne bekliyorsun dediğimde tabağı duvara fırlatıp dışarı çıktı. Ben de arkasından tabii. Bağırıyorum, çığırıyorum ama sikleyen yok! Sonra birden bana dönüp 'İyi o zaman be kadın. Gel yemek yiyelim' dedi. Buna bile lütfediyor yani! Sonra yürürken adamın biri geldi."

İŞARETLENMİŞTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon