Bölüm 14: Polis Danışmanı

7.8K 677 262
                                    

Keyifli okumalar dilerim 😘 Yorumları eksik etmeyin lütfen 😊

**********************

Ravi otopsiyi bitirirken, ben de bir köşede oturmuş rahmetli iş arkadaşıma bakıyordum.

Her gittiğim yere ölümü de getirmeye ant içmişim sanki. Bu benim ellerimden olmuş olmasa da, benim için gönderilmiş bir mesajdı. 'Eğer bugün mesaide olsaydın, onun ölmesi gerekmeyecekti Jennifer' yazdığına göre beni tanıyan biriydi. İmlası çok iyi değildi. Tabii noktalama bekleyemezdim, hem bu zavallı Lucy'nin canının daha da acıması demek olurdu. Harflerde de yanlışlıklar vardı. İyi eğitimli biri değildi Katil. Ama bunları bir telaş içerisinde yazmış da olabilirdi. Çok bilinmeyenli denklem gibiydi ve benim buna harcayacak sabrım kalmamıştı.

O şerefsizi bulmam ve daha fazla masumun canını almadan onu gebertmem gerekiyor.

Ravi eldivenlerini çıkarıp çöpe atınca, dikkatimi Lucy'nin dalgalı saçlarından Ravi'ye yönelttim.

"Ölüm nedenini bulabildin mi?"

Kafasını salladı. "Orası zaten barizdi. Atladığım başka bir şey var mı diye yaptım otopsiyi."

Kafamı salladım. "Kanlanmış gözler, mor dudaklar, solgun bir cilt. Karşı koymaya çalıştığından tırnakları kırılmış. Tırnak aralarındaki kan bir erkeğe ait sanırım. Boynundaki bariz morluk ve tırnak izleri de zaten boğazlandığını ve kurtulmak için can havliyle kendini yaraladığını tescilliyor."

"Kanı incelemeye yolladım. Fakat neye veya kime ait olduğunu henüz bilmiyorum."

Yerimden kalkarak Lucy'nin bedenine yaklaştım. "Bana bir kulak çubuğu verir misin?"

Masanın üzerinde duran kutudan iki tane kulak çubuğu uzatırken, yüzündeki garip ifadeyle bana bakıyordu.

"Ne var?"diye sordum, elindeki çubukları alırken. "İşini kolaylaştıracağım."

Pamuğu dikkatlice Lucy'nin kırılmış french manikürlü tırnağının dibine sürttüm. Yeteri kadar kan bulaştığına inandığımda da, Ravi'nin iğrendiğini belli eden yüz ifadesi eşliğinde dudaklarıma götürdüm. Dilim değer değmez reseptörler devreye girmişti.

"Lucy sıfır pozitifti. Bir de bir erkeğe ait kan da var,"dedim. "Ve AB pozitif. Iy."

"Yani şu durum 'Iy' değil de, AB pozitif olması mı Iy?"

Gözlerimi devirdim. "Neyse ne Ravi."

"Artık eve gitmem lazım. Saat kaç?"

Telefonumu çıkarıp saatle göz göze geldiğimde, sanki vücuduma inme inmiş gibi kalakaldım.

"Siktir. Saat sekize çeyrek kala olmuş be! Burada mahsur kaldım. Eve gidemem."

Sırıtarak omzunu silkti. "Benim de asistana ihtiyacım vardı zaten. Harika oldu."

Ona dil çıkardıktan sonra kendimi metal sandalyeye bıraktım. "Bugün bitmeyecek desene."

****************************
Can sıkıntısından patlamak üzere geçirdiğim dört saatin sonunda, artık kendimi dışarı atmam gerektiğine karar verdim. Yani Morg'dan dışarı. Belki Crane'i ona yardım edebileceğime falan ikna edebilirdim. Ne olurdu, Aiden'la aynı bölgenin ofisinde olsaydık. En azından onun odasında takılabilirdim.

Arasam mı acaba? Kesin işi vardır ama. Of.

Yukarı, Cinayet Masası kısmına çıktığımda ortalıkla bir koşuşturmaca hakimdi. Ellerinde bir yığın kağıt olan adamlar oradan oraya koşuştururken, bir başkaları da haraketli telefon konuşmaları yapıyorlardı. Beni fark eden kimse yoktu. Pirinç levhadan "Nicholas Crane" yazısının bulunduğu masaya yöneldim.
Kendine ait bir şeyler yok gibiydi masanın üzerinde. Sadece bir bilgisayar ekranı, bir telefon, üzerinde iki adet kalemin bulunduğu bir kalemlik ve bir fincan kahve. Onun da yarısı içilmişti. Masanın üzeri dosyalarla doluydu.

İŞARETLENMİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin