Bölüm 21 : Cadı tahtası

8.1K 609 156
                                    

"Jen, gelebilir miyim?"

Göz yaşlarımla kan gölüne dönmüş yatakta doğruldum.

"Gel."

Kapım açılırken sırtımı yatakla aynı şekilde kırmızıya bulanmış yastığa yasladım.
Ravi kapıyı arkasından kapattıktan sonra bana doğru geldi. "İyi misin? Tony söyledi."

Elbette hayaletimiz merakına dayanamayıp Dyson'ın söylediklerini dinlemişti. Onu suçlayamazdım, dedikodu haricinde başka uğraşı yoktu.

Kafamı salladım. "Olduğu kadar işte. Sadece yorgunum. Hayattan, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamaktan..."

Yatağa oturmak üzere bir hamle yapsa da, suratını buruşturarak vazgeçti ve duvara dayalı, üzerine şeker pembesi pofuduk bir battaniye örtülmüş ikili koltuğa oturdu. "Bir yüzünü yıkayıp gel istersen, azıcık konuşalım,"dedi boğazını temizledikten sonra.

Nasıl görünüyordum, kim bilir. Makyajlı bir kadının ağladığında maskarasının akması misali yol yol olmuş olmalıydı kanlar. Günah Tohumu filmindeki baloda cinnet geçiren Carrie gibi kanla kaplanmıştım.

Yavaş adımlarla ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttıktan sonra ayağa kaldım.

Odamın hemen yanındaki banyoya girdiğimde yavaşça açtım musluğu. Bakışlarım, akan suyun metal deliklere çarpıp sıçramasınından aynadaki yansımama kaydı. Gözlerimden süzülen kanları elimin tersi ile sildiğimden tüm yanağıma bulaştırmıştım kırmızılıkları. Kurumuş ve kararmışlardı. Kan kaybı gözlerimden bile belli oluyordu; beyazlar kanlanmış, göz bebeklerim büyüyerek çikolata rengi irislerimi tamamen kaplamıştı.

Ravi korkmakta haklıydı, bu halde birini görsem ben de korkardım.

Su akmaya devam ederken, aynanın hemen sağ tarafındaki minik beyaz dolaptan tıbbi kullanıma uygun olan hidrojen peroksiti çıkardım. Yüzümü çitileyerek temizlemeye enerjim yoktu, canım da istemiyordu zaten. Yuvarlak disk şeklindeki pamuğa keskin kokulu şeffaf sıvıdan biraz döktüm.

Pamuğun yanağıma değdiği anda köpürerek beyaz bir tabakayla derimi kaplamasına aldırmadan silmeye devam ettim. Ellerimi de temizledikten sonra kimyasal solüsyonu tekrar yerine kaldırdım. Yüzümü suyla durulamamın ardından daha iyi hissetmeye başlamıştım bile. Gözlerim hâlen korkutucu görünse de, en azından psikopat katil gibi görünmüyordum. eh, o da bir gelişme.

Dağılan saçlarımı bileğimdeki lastik tokayla gelişigüzel bir at kuyruğu yaptıktan sonra tekrar odama girdim. Ravi bıraktığım yerdeydi, koltukta oturmuş bir dergiyi kurcalıyordu.

"Daha az Carrie oldum ha?"diye mırıldandım, yanına otururken. Gözüm yatağa takıldı. Çarşaf ve yastıklar kılıflarından sıyrılmış, çıplak kalan yatağın üzerine atılmıştı. Dertop yapılan kanlı nevresim ise hemen yatağın yanında, yerde duruyordu.

Dergiyi kapatıp komodinin üzerine bıraktı. "Bir bardak kandan sonra bir şeyin kalmaz."

Kafamı salladım.

Bana doğru döndüğünde endişeli görünüyordu. "Dyson'ın ilan-ı aşk etmesini duydum. Ne hissediyorsun?"

Boğazımı kavuran derin bir nefes aldıktan sonra omzumu silktim. "Ne hissedebilirim ki? Birlikte olamayız. Ne diyeceğim adama? 'Benim ruh eşimi bulup öldürmem lazım, o yüzden arada beni birileriyle görürsen aldırma' mı diyeceğim?' "

Onaylarcasına kafasını salladı. "Haklısın ama neden ölmeyi bu kadar istiyorsun ki? Biz varız, seni sevenler var."

Koltuğun üzerine uzattığı koluna dokundum. "Sen otuz dört yıldır hayattasın Ravi. Ben ise yüz seksen küsür. Artık çetelesini bile tutamıyorum. Sizi de kaybedemem, bunu kaldıramam."

İŞARETLENMİŞWhere stories live. Discover now