Bölüm 11 : Incubus'ını nasıl eğitirsin?

8.6K 656 286
                                    

Yeni bölüm geldi. Oy ve yorumları eksik etmeyin lütfen 😘

****************

"Peki ne yapmalıyım sence?"

Yanıt gelmeyince iç çektim. Gerçi zaten yanıt veremeyeceği için onunla konuşuyordum. Bir nevi günah çıkartmak gibiydi. Ya da küçük bir çocukken dertleşilen oyuncak ayı gibi. Oldukça ürkütücü göründüğü aşikardı, bir ölüyle konuşuyordum. Yani ölü gibi ölü. Benim gibi ölümsü değil.

Lisbeth kanlı canlı halinden pek de farklı görünmüyordu aslında. Hayattayken de teni ölü beyazı rengindeydi, eh şimdi sahiden öyle olmuştu. Tek farkı koyu renk morluklarla kaplı vücuduydu.

"Aiden beni gerçekten yoruyor Liz. Ruh eşimi aramaya devam etmem lazım. Incubus eğitim programı hocası olmaya değil."

Nefes verdim. "Bensiz başa çıkamaz ama orası bir gerçek. Ve ben bencillik ederek onu tek başına bırakırsam, bir çok masum kadın daha canına kıyabilir. Ya da Aiden, kimseye dokunamam diye kesin delirir zaten."

Buzları çözülmeye başladığından etrafa keskin bir koku yayılmaya başlamıştı. Seansı burada kesmem için bir uyarıydı bu.

"Yani ondan hoşlanmadığımdan değil. İyi bir adam. Ama..."

Oturduğum şarap varilinin üzerinden kalkıp derin dondurucunun kapağını kavradım.

Lisbeth'in ellerini göğüsünde çapraz olarak koymuştuk. Ravi ellerinin arasına bir buket de çiçek yerleştirmişti. Daha huzurlu görünmesini istiyormuş. İntihar eden bir Emo nasıl huzurlu görünebilecekse artık. Yakında ona makyaj falan da yapacak diye korkmuyor değilim. Morg doktorunu yakından tanımasam, gerçekten ürkerdim. Bazen bize göre bile ürpertici olabiliyor. Yalnız olmasına şaşırmıyorum.

Kapağı kapatmadan önce, "Dinlediğin için teşekkürler Lisbeth,"diye mırıldandım.

Bir keresinde Tony'nin de Lisbeth ile konuştuğunu duymuştum. Ev halkı olarak bir rutine dönüştürmüştük. Tüyler ürperten, hastalıklı bir ritüel. Eh... Bizim de normal, sağlıklı bireyler olduğumuz söylenemezdi zaten.

Salona girdiğimde Tony'i kanalları zaplarken buldum. Kumandayı kaybettiğimizde oldukça işe yarıyordu doğrusu. Gördüğümüz kadarıyla evdeki tüm elektronik aletlere komut verebiliyordu. Bunu başarmasının oldukça zor olduğunu biliyordum, gözlerimle görmüştüm. İlk tanıştığımız zamanlarda tüm gün sadece nesneleri hareket ettirmeye çalışırdı. Bizimle çok konuşmaz, 'işim var, başarmaya yakınım,' derdi hep.

"Bir şeyler var mı bari?"

Omzunu silkti. "Her zamanki sıkıcı programlar. Netflix bakalım mı?"

Yanına oturdum. "Olabilir. İzlemediğimiz ne kaldı ki?"

Hiç uyuyamayan bir ölü olmanın zararları. Yirmi dört saat uyanıksın ve bu canı fena halde sıkıyor. Ne vardı kitaplarda yazan vampirler gibi şöyle sekiz saat falan uyuyabilsem? En azından sıkıntıdan patlamazdım. Ciddiyim. Geçen hafta kendimi kazak örerken buldum. Ravi hala bitmedi mi kazağım diye söylenip duruyor. Ne yapabilirim ki, kolay sıkılan biriyim.

"Daredevil'ı tekrar izleyelim?"

Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. "İki kere bitirdik tüm sezonları. Tekrar izleyesim yok."

"Orange is the new black?"

"O da aynı." İç çektim. "Ucuz korku filmlerinden bulup onu mu izlesek?"

Omzunu silkti. "Olur. Yani izlemediğimiz kaldıysa."

"Uyuyabilseydim keşke. En azından şöyle üç saat falan. Bu kadar sıkılmazdım o zaman."

İŞARETLENMİŞTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang