"Tam olarak sözlerini hatırlıyor musun?" Bir süre pek de memnun olmadığım bir sessizlik ortamı kucaklasa da sonunda Elem'in güzel sesi sessizliği bölecek hamleyi yaptı.

"Tam hatırlamıyorum ama yine babam ve annemle ilgili bir şey söyledi." Uzun kirpiklerini kırpıştırarak bana baktığında kalın çeperli okyanus gözlerinin normalden daha parlak olduğunu fark ettim ama mutluluktan değildi, gözleri dolmuştu.

"Sonuçta seni üzdü," Umursamaz bir tavırla omuz silkerek karşılık verdiğinde halamın fişini kesmiştim. Kimse benim karımı üzemez. Üstelik bunu özellikle yapıyordu, niyeti Elem'i üzmekti. Bunu babamla konuşacaktım, en azından bana fikir verirdi ve yanlış bir hamle yapmazdım. Tüm bu karmaşanın ortasında nasıl olur da halam bize destek olmak yerine köstek olabilir, anlam veremedim. En kısa zamanda konuyu babama açmam gerektiğini aklımın bir köşesine yazdım.

"Belki de amacı moral vermekti, uzatmaya gerek yok." Dilimi kavurmamak için henüz içmediğim kahvemden çıkan dumanların aynısı Elem'in kahvesinden de çıkmasına rağmen Elem, dumanlar onun üzerinde hiçbir etki bırakmıyormuş gibi kahvesinden bir yudum aldı.

"Pekala, bunları sonra konuşuruz." Dudağımın ucuyla ufacık bir yudum aldığım kahvenin ağzımı yakmasına müsaade ederek fincanı masaya bırakıp ayağa kalktım. "Sana bir hediyem var."

"Yine ne hediyesi Boran?"

"Düğün," Bu hediyeyi özel bir şey için almamıştım, sadece ihtiyacı olacağını düşündüğüm için almıştım ama düğün gibi görkemli ve hediye kaldırabilecek bir kelimeyi kullanmak olayı yumuşattı.

"Pekala," Tekrar kahvesine odaklandığında gidip hediyeyi almak üzere odaya çıktım. Oya'nın sakladığı yerden alıp bavula yerleştirmek oldukça kolaydı, buraya geldiğimizde de bavulu Elem'in karıştırmaması cabası. Kağıt çantayı hasar göreceği için evde bıraktım fakat pembeli hediye kutusu da kağıt türevi bir maddeden olduğu için ufak tefek hasarlar görmüştü. El yordamıyla olabildiğince düzeltip tekrar aşağı indim.

Masadaki yerime oturup hediyeyi Elem'e uzattığımda "Bu hediyenin, sabahki hediyeden sonra yaşananlarla bir ilgisi yok değil mi?" dedi. Sözleriyle ufak çaplı bir şok yaşasam da belli etmemeye gayret ederek boşta kalan elimle kahve fincanına uzandım. Nasıl bu kadar rahat söz edebildiğine hayret ettiğim konu bir tarafa, konuyu ilk açan olması bir tarafa. Ben mi fazla çekingenim yoksa Elem mi fazla hızlı?

"Sabahki hediyeden sonra yaşananlardan bu kadar rahat bahsetmen ilginç." Onun tarifiyle öpüşmemizi anlattığımda hediye paketinin üzerindeki elleri yavaşladı. Mavi gözleri etrafta tutunacak bir şeyler aradı ve kısa bir süre sonra bana döndü.

"Boran, seni üzmek istemem ama o öpücük, benim için çok da anlam ifade etmiyor." Ne demek anlam ifade etmiyor? Çok da anlam ifade etmiyor, benim için hiçbir anlamı yok demenin daha kibar hali mi? Öpüşmek Elem için basitleştirilebilecek bir eylem mi? "O an sadece seni mutlu etmek istedim. Stresten yüzün kireç kadar beyazdı ve ben sadece biraz olsun rahatlatmak için yaptım. Daha fazla bir şey beklemen, sadece seni üzer."

"Ne bekleyebilirim Elem?"

"Yani normalde şu an yapmamız gerekeni bekliyorsan eğer ve bu hediyede onu çağrıştıracak bir şeyse eğer, üzgünüm." Kadınsı parmakları hediyenin üzerinde dolaşırken aslında şu an niyetinin beni daha fazla kırmak istememesi olduğunu fark ettim ama zaten kırılmadım. Belki onun basit bulduğu şey benim için önemli olabilir fakat daha da ilerisini beklemek bencillik olurdu. Beklediğimi düşünmesi bile Elem'e baskı yapardı. Bu baskıyı onun üzerinden kaldırmam en doğrusuydu.

"Hayır, öyle bir beklentim yoktu. Hediye de onu çağrıştıran şeyle aynı isimle satılıyor fakat farklı amaçlara hizmet ediyor. Aç ve bak." Gözleri gözlerimi bulduğunda güven verircesine kafamı salladım ve ardından elleri işini bilir bir şekilde hızla hediyeyi açtı. Ardından gözleri büyüdü ve gülümsemeye başladı.

Mavi Vurgun | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now