"Boran onları ne yapacaksın?" Kaşlarını kaldırıp masum bir ifadeyle sorduğu soru ile oldukça saçma bir şey söylediğini ona gözlerimle anlatmaya çalışarak elimi bir kazağa attım. Yaz geliyordu, kazak kalın olurdu ama elimi kazağın yumuşacık bebeksi dokusundan çekmeye kıyamadığım için kazağı da aldım, sonuçta birkaç ay sonra kış geldiğinde kazak almak zorunda kalacaktı. Ya şimdi, ya kış geldiğinde, ne fark ederdi?

"Beğenmedin mi?"

"Beğenmemek değil de çok fazlalar." Tedirgin bakışlarını kucağımda yığılan kıyafetlere dikti.

"Elem sadece iki günlük kıyafet alacak değiliz ya, bunlara eninde sonunda bir şekilde ihtiyacın olacak. En iyisi şimdiden almak. Sen bana bırak." Söylediğim sözlerle gözlerime alayla bakan Elem'in gözleri bana büyük bir pot kırdığımı gösterdi. Eliyle iri dalgalı saçlarını farkında olmadan düzeltip etrafa az önceki çekinden tavrından biraz daha uzaklaştığını kanıtlarcasına bir bakış attı.

"Hani sen ne anlardın kıyafetten?" Dudaklarında kocaman olmasa da mutluluğunu yansıtmasına yetecek kadar büyük olan bir gülümsemeyle bana laf sokmaya hazırlandığında iyi ki pot kırdım diye düşündüm. Onu mutlu etmek için kendi yalanımı ortaya çıkarabilirdim, bana sorun değildi. Pot kırmak başka bir zaman olsa sorun olabilirdi fakat Elem'in gerginliğini üstünden atıp kafasındaki ürkeklik oklarının sert bir duvara çarpıp durmalarını sağlayacak kadar rahatlamasını istediğim için sorun olmanın aksine farkında olmadan istediğimi başarmıştım.

"Senden daha iyi anladığım kesin, öylece bakıp geçiyorsun." Gülümsemem kızgınlığımın ne kadar sahte olduğunu ortaya çıkarsa da kaşlarımı çatarak ona kızdım. Normalde gülümsemenin dahil olmadığı bu kaş çatma hareketinde fazlasıyla sert göründüğümü bildiğim için gülümsememle bu hareketi bilerek kızgınlıktan uzak bir etki bırakması için desteklemiştim. Elem ise bu durumdan keyif alırcasına başıyla beni onayladı.

"İnan bana anlayacak bir ortamım olsa elime su dökemezdin." Yüzündeki zarif bir papatyayı andıran gülümsemenin taç yapraklarından biri kırılmış bir genç kızın narin parmakları arasında karşılığı olmayan bir sevgiden karşılık umuduyla kurduğu hayallerin basit bir seviyor sevmiyor falı için koparılmış bir minik bir yaprak gibi yüzünden eksildi.

"İddialıyım diyorsun," Az önce Elem'in yanından uzaklaşan çalışan kolumun üzerine attığım ölü gibi yatan ve içinde bir beden olmadan hiçbir anlamı olmayan kumaş parçalarını aldı, peşimizde dolanmadan direkt kasaya götürdü. Onun ardından birkaç elbise ve kadınların bayıldığı birkaç parçayı daha alıp Elem'e döndüm. "Beğendiğin bir şey var mı?"

Sorduğum soruya yanıt alamayınca Elem'in gözlerini diktiği yere baktım. İki tane genç kız bir yandan kıyafet seçiyor, bir yandan da kaçamak bakışlarla bizi izliyordu. Muhtemelen Elem için kıyafet seçişim onların ilgisini çekecek kadar tatlıydı çünkü artık genç kızlar, büyük annelerinin aksine içinde tertemiz özenle dokunmuş bir aşkı barındıran şiirlerden ziyade yapılanlara önem veriyordu. Doğum günü kutlandı mı? Peki ya sevgililer günü? O hastayken onun için sıcacık bir çorba hazırlayıp getirdi mi ya da regl sancısı çekerken ona sıcak su torbasıyla bol kafeinli bir fincan kahve getirdi mi? Elbette bunlarda önemliydi fakat ben insanların hareketlerinin çevresel etkenlerle ve hayal gücü ile sınırlandırıldığını düşünüyordum. Oysa hayal gücü bir şeyleri sınırlandırırken kendi özgürlüğünü en feminen tavırlarla savunur ve sınırsızlığını kanıtlamak ister gibi hiç olmadık yerde beyninde bazen naif sözler bazen de depresif sözcükleri canlandırır, seni büyük bir yazma isteğinin içine sürükler.

"Hayır," Gözlerini kızlardan çekip bana döndüğünde gözlerinin bir yerde sabit kalmaması gözlerime bakmamak için gösterdiği direncin kanıtı gibiydi. Az önce göz atıp geçtiği kıyafetlere şimdi çölde su görmüş gibi ilgiyle bakışının sebebini merak ettim ancak merakımı dindirecek bir şey söylemedi aksine konuyu uzatabileceğim açık bir kapı dahi bırakmadı. "Beğenmedim, hadi alıp gidelim."

Mavi Vurgun | TAMAMLANDIOnde as histórias ganham vida. Descobre agora