Yine mi kar yağıyordu ? Doğrularak pencereden dışarı baktım. Kocaman taneler birbirlerini kovalayarak hızla iniyordu. Hava kötüleşirse, nasıl kaçardık ?

Dikkatini kıyafetlerimi aramaktan uzaklaştırmak için dudaklarımı araladım.

"Onun bir ailesi var. Ailesini bir düşün."

"Bunu biliyorum tamam mı ! Boxerını çıka-"

Banyo'nun içine dolan acı rüzgar kapıyı duvara çarparak ürkmemize neden oldu. Rüzgar her bir köşemi titretirken parmaklarımın arasındaki havluyu daha çok sıktım. Jimin bana ve açık kapıda uçuşan kar tanelerine son bir kez baktıktan sonra, kararlı adımlarla dışarı yürüdü ve kapıyı arkasından çarptı.

Kıyafetlerimi alıp hızla göğsüme bastırdım. Başımı duvara yaslarken dudaklarımın arasından rahat bir nefes süzüldü. Tanrıya şükürler olsun onları bulamamıştı, bir çakım ve haritam vardı. Kaçacaktık, bu gece onlar uyurken. Tek bir şansım olacaktı. Bizi kaçarken yakalarlarsa, bizi ya bizi oracıkta öldürürlerdi ya da öldürmüş olmasını dileyeceğim kadar yaşamama izin verirlerdi.

Kıyafetlerimi giyip salona doğru ilerlerdim, biraz uyuyup plan yapmamız gerekiyordu. Jungkook çok gerilmiş olmalıydı ki, uzun bacakları, şöminenin önündeki kanepeye yetmediği için kıvrılarak uyuya kalmıştı. Yanındaki sallanan koltuğa oturdum. Av bekçisini aklımdan çıkarmak ve bir sonraki hamlemi akılcı bir şekilde planlamak zorundaydım. O ölmüştü, bizse yaşıyorduk. Bizim için umut vardı ama onun kaderini değiştirmek için yapabileceğim bir şey yoktu. Bu kelimeleri hafızama işliyordum ama öne doğru boş gözlerle yığılan bedenin görüntüsü her şeyi gölgede bırakıyordu.

Kapı çarparak açıldı. Bağlanan polis memuru takılarak yüz üstü yere yığıldığınca Jimin ve Yoongi kollarından tutup kaldırarak köşeye oturtular. Islak montlarını çıkarıp kurumaları için askılığa astılar. Yoongi şömineye doğru yürüyüp ateşe bir kütük attı ve öfkeli alevlerin havalanmasına neden oldu. Gözleri kısa bir an Jungkook'a dokundu. Jimin'in sesi bakışlarını ona yöneltti. 

"Belki de kar yağması o kadar da kötü değildir. İzimizi örter."

Kar bütün gece aralıksız yağınca, buradan ayrılamayacağımız için Yoongi dört tabak hazır çorba hazırladı. Yoongi ve Jimin yemeklerini mutfakta yediler, bizse ateşin yanında oturuyor, gece ormana çıkma cesaretini göstermeden planımızı oturtmaya çalışıyorduk. Ateş üç küçük odayı ısıtmasına rağmen montumu, botlarımı, eldivenlerimi ve atkımı çıkarmadım. Giyinik olmam bana daha sonra, anlık bir boşluk yakalayıp kaçarken zaman kazandıracaktı. Onlara ulaşmamız için zaman bile olmayabilirdi. Ayrıca harita bende çakı ise Jungkook'taydı. Birimizi arayacak olurlarsa en azından bir tanesini bulacaklardı.

"Gece derin uyumamaya çalış, her an boşluk yakalayabiliriz." dedi Jungkook.

Kafamı onaylarcasına salladım.

"Benim de kurtulmama yardım ederseniz, sizi polise teslim ederim."

Dans eden ateşe odaklanan baygın gözlerimi, varlığını unuttuğum polis memurunun sesiyle ona çevirdim.

"Kaçtığımızı fark ettiklerinde ilk polis grubuna ulaşmamızı bekleyecekler. Yolda bize yetişebilirler ya da yakalayabilirler. Bu yüzden Rosalin'e gideceğiz, senin için zamanımız yok." dedim duygusuz bir tonla.

"Zaten orası polislerle çevrelenmiştir." diye ekledi Jungkook.

"Beni burada bırakamazsınız !" diye bağırdı polis.

Jimin odaya kaselerimizi almak için aniden girince, hızla önüme döndüm. Jimin, gözlerini polis memuruna dikti.

"Kapa çeneni, fazla ses çıkarıyorsun."

Banyoya girip haritayı inceledim. Bu akşam bir pusulam olmayacaktı. Tabi eğer Yoongi ya da Jimin kendisininkini kolayca alabileceğim bir yerde, ortalıkta bırakmazsa. Ama Hoseok, haritasını bir sürü önemli noktayla detaylandırdığı için Rosalin'e kadarki noktaları birleştirebilecektim. Bunu yapabilirdim. Yapmak zorundaydım.

İçeriye gidip pencere kenarında düşen kar tanelerini izlemeye başladım. Hepsi kusursuzdu, bir o kadar da acımasız. Sadece görüntüde sakindim. İçin için gittikçe yabancı korkunun sularına kapılıyordum. Su, yiyecek ve barınak olmadan dondurucu ormanda ne kadar dayanabilirdik ki ?

Yoongi içeri esneyerek girince kanepede uzanan Jungkook'u kolundan tutarak yatak odasına sürükledi.

O an zihnime Hoseok işlendi. Şuan neredeydi acaba ? Bizi arıyor muydu ? Elbette arıyordu, bizi asla arkasında bırakmazdı. Bizi buradan gelip alacaktı. Çok endişelenmiş olmalıydılar.

"Onu mu düşünüyorsun ? Hoseok'u ?"

Bilincimdeki puslu kasırgaya karışan tozlu anılarımı birer birer dağıtan uykulu ses dikkatimi ona çevirmeme neden oldu. Jimin'in arkamda olduğunu fark etmemiştim.

"Hayır."

Jimin, yastığına yeni yıkanmış bir yastık kılıfı geçirme işini tamamlayıp bana döndü. Kulağıma elini götürüp hafifçe çekiştirdi.

"Yalan söylüyorsun. Kulakların kızardı." dedi

Ondan duygularımı saklayamıyordum. Kaçamıyordum. Beni parmaklarının arasında tutuyordu. Elimi kulağıma götürüp, ona kaşlarımı çatarak baktığımda gülümseyerek dolgun dudaklarını ıslattı.

"Fark etmediğimi mi sanıyorsun ? Şuan da bile 'kusursuzluğunun içindeki minik kusurlarını fark ettiğim zaman sinirlendiğini' fark ettim. Seni senden daha iyi tanıyorum."

Yün ceketini çıkararak sallanan koltuğun üzerine fırlattı ve gri kazağıyla kaldı. Uyurken rahatsız edeceği için elini kemerine atıp çıkardı. Soyunması odanın içindeki havayı ağırlaştırdı. Cevap veremedim, o beni sarhoş ediyordu.

Aklıma gelen soruyla dudaklarımı araladım.

"Adımı nasıl bildin ?"

"Ne ?"

"Hoseok'u nasıl tanıyorsun ?" diye sordum.

"O sikik herif sana aşık."

"Konuyu değiştirme. Kaçıyorsun !"

Yorganı kanepenin üzerine attı ve yastığını düzeltti.

"O herife güvenme. Güvenmen gereken kişi benim." dedi.

"Bilmek istiyorum. Sana böyle güvenemem. Jimin... Lütfen." dedim ağlamaklı ses tonumla.

"Dün geceyi sana veren bendim, o değil."

Been geeldem aklımda sınavlar varken yazdığım için yanlışlarım olabilir affedin
ve vote istiyorum ❤
yakşamlar

BITTER WEIN 🌙 VMIN & YOONKOOKWhere stories live. Discover now