Bölüm 12: Sonsuz

1.1K 136 50
                                    

İyi okumalar

Taehyung

"Seni piç ! Onu rahat bırak."

Jungkook'un önüme geçip kalkan olmasıyla, ayağa kalktım ve yüzümü sıcak atkıma bastırarak nefesimi kesen acının dinmesini bekledim.

"Sen kes sesini !" Jimin'in itaatkar ve yüksek ses tonu, etraftaki siyah kargaların ürkmesine sebep olurken ıssız ormanda ağaçların arasından kanat çırpma sesleri yankılandı.

Yoongi donuk bakışlarını Jungkook'a çevirdi. "Aşağıdaki kulübe ? Ondan haberiniz var mıydı ?"

Başımı hayır der gibi sağa ve sola salladım. Yüreğim enfes bir umutla çarpıyordu ve Yoongi'nin bunu sesimden anlayabileceğinden korkuyordum.

"Yani tesadüf mü ?" İnanmışa benzemiyordu.

"Kulübe, koca ormanın içine çok küçük kalıyor. Iskalamak, denk gelmekten çok daha kolay. Karanlıkta bulabilmem için harita gerekir. Dediğin gibi sadece tesadüf." dedim.

Yüreğimin sakinleşmesi için uğraşıyordum. İnandığını umarak
endişeyle bekledim.

"Eğer bizi buraya kasten getirdiyseniz-"

"Bize inanmaktan başka çareniz yok. Yönü siz seçtiniz, nereye gitmek istediğinizi siz söylediniz." dedi Jungkook zafer kazanmışçasına.

Jimin eldivenli elini dudaklarının üstüne götürerek düşündü.
"Bu ışıkta içeriden kimse bizi göremez. Görülmedik. Değişen bir şey yok."

"O zaman uzun yoldan gideceğiz." dedi Yoongi.

"Ya boşsa ? Suya ve dinlenmeye ihtiyacımız var."

Jimin beni süzdü. "Kulübeyi yağmalamamızı mı öneriyorsun ?"

"Elimizdekilerle otoyola ulaşamayız."

"Taehyung haklı." dedi Jimin.

Yoongi, kurumuş bir ağaca yaslandı ve bakışlarını koyu gökyüzüne çevirerek düşündü.

"Tamam, önden gideceğim."

Yoongi belindeki, ışık süzmelerinin altında parlayan silahı çekip yokuş aşağı dikkatli adımlarla ilerledi. Uçları gökyüzüne değiyormuş gibi uzanan yoğun ağaçların arasında küçücük kalan karanlık ve sakin devriye kulübesine doğru uzaklaştı. Bekçininde silahının olmasını diliyordum.

Jungkook bana doğru yaklaşıp moraran yüzüme hafifçe dokundu.

"Mnh ! Yapma." dedim parmaklarını yüzümden uzaklaştırarak.

"Acıyor mu ?"

"Biraz..."

Jimin'in keskin kahverengileri vücudumun her bir köşesine dokunurken, moraran yüzüme değdiğinde, gözlerinin derinlikleri acıyla yoğunlaşıyordu. Bakışları bakışlarımı okşadı.

Karın hışırtısı Yoongi'den önce duyuldu. Sesle, hepimiz Yoongi'ye döndük. Gözlerim hızla, elindeki silaha çevrildi. Silahını kullanmamıştı. Buna rağmen silahı tecrübeli tutuşu ve rahatça sallaması gerilmeme neden oldu.

Sıcak nefesi, dudaklarının önünde narince süzülüyordu.

"Temiz, Devriye korucu kulübesine benziyor. Günlerdir gelen olmamış."

Sıkı sıkı tutunduğum umut ipi, elimi kanlar içinde bırakmakla kalmamış elimden de kayıp gitmişti. Boş muydu ? Hem de günlerdir ? Burnum usulca yanmaya başladı. Boğazıma bir el yapışmıştı, yutkunamıyordum, nefesimi kesiyordu. Titreyen dudaklarımın arasından küçük, boğuk bir hıçkırık döküldü. İçinde acı dolu haykırmalarımın, çığlıklarımın saklı olduğu ama kimsenin duyamadığı bir hıçkırık... Dizlerimin üstüne, kara çöküp ağlamak istedim. Jungkook ise hayal kırıklığının beden bulmuş haliydi. Paramparçaydı.

BITTER WEIN 🌙 VMIN & YOONKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin