Bölüm 6: Soğuk

1.4K 152 83
                                    

İyi okumalar ! ❤

Taehyung

Yapmam gereken buydu. Düşünmek. Hayatta kalmayı bilen biri gibi düşünmek. Malzemelerin arasından küçük bir el feneri ve ip aldık. Jungkook belimizden birbirimize bağlama işini bitirince fırtınanın içine doğru yürümeye başladık. Kara adımımı atar atmaz dizimin üstüne kadar batmam bir olmuştu.

Yarım saat sonra her kara batışımda ayağımı çıkarıp tekrar adım atmaya çalışmak işkence haline gelmişti. Kaybolmamak için yola bağlı kalmıştım ama hava o kadar kararmış ve kar öyle hızlı yağıyordu ki insanın yönünü kaybetmesi işten değildi.
Bacaklarım titriyordu. Boğazımı yakan soğuk hava nefesimi kesiyordu. Jungkook'un bacakları da daha fazla dayanamayacak olmalıydı. Yüz üstü kara kapaklanmıştı. Normal de düştüğünde saatlerce dalga geçip gülerdim ama şu an ağlayacak duruma gelmiştim.

Yaşlar görüşümü bulanıklaştırırken yarım yamalak Jungkook'a doğru koşup onu yerden kaldırdım. Morarmış yüzünü göğsüme bastırdım.

"Canın çok yandı mı ?"

"Burun deliklerime kadar kar girdi."

Hem ağlayıp hem de gülmeye başladım. Psikolojimin son damlalarını akıtıyordum. Birbirimize dayanarak ayağa kalktık.

"Birini bulup kurtulacağız Tae. Şu ağaçların arkasına da bakalım, gel."

"Kurtulacağız."

2 saat sonra

Islak saçlarım alnıma ve kulaklarıma yapışmıştı, iç çamaşırıma kadar bütün elbiselerim vücuduma yapışmıştı. Eriyen kar kirpiklerimden damlıyordu. Yüzüm morun her tonunu almıştı. Dudaklarım da soğuktan kaskatı kesilmişti.
Nefesim kesilip sesimi de alıp götürmüştü. Bilincim uyumam için bana yalvarıyordu ama soğuktan ölme korkum buna izin vermiyordu.

Bir süre sonra zaten birilerini aramayı kesmiştim, sadece Jungkook'u gözümün önünden kaybetmemeye odaklanmıştım. Soğuk tenimi kesiyor ve delip geçiyordu. Titreyen ve artık varlığını hissedemediğim bacaklarım da bana ihanet edip kara kapaklanmama neden olmuştu. Tekrar ve tekrar. Jungkook'ta düşmüştü ipin gerilmesinden anlamıştım. Sürünerek Jungkook'un yanına gittim.

"B-ben d-daha fazla
d-dayanamıyorum yalvarırım Tae, dinlenelim. B-biraz uyusak o-olmaz mı ?" Çıkmayan sesimi duyması için biraz daha yaklaştım.

"O-olmaz s-sakın uyuma. Uyursak
s-soğuktan ölürüz Kook. Lütfen
d-dayan az k-kaldı."

Jungkook gözlerini biraz uzaklara dikti. Aniden gözlerini sonuna kadar açtı. Gözleri dolmaya başlamıştı. Neye bu kadar çok şaşırdığını anlamak için kafamı çevirip arkama baktım.

Işık.
Işık ! Oradaydı. İleride.
Bu kesinlikle gerçekti.

Jungkook'un umut çığlıklarına ağlama sesleri karıştı. Kolumu tuttu ve düşe kalka oraya koşmaya başladık.

Bir kulübe.

İleride bir kulübe vardı. Her şey yoluna girecekti. Kurtulacaktık.

Pencerelerden araç yolunda birkaç santimlik bir kara gömülü eski, pas rengi kamyoneti görmemize yetecek kadar ışık süzülüyordu. Evde biri vardı. Kapıya koştuk ve çalmaya başladım. Cevap beklemeden daha hızlı vurdum. Jungkook'ta bana katıldı. Kapıyı yumrukluyorduk. Eğer açmazlarsa zorla girerdim.

Birkaç saniye sonra kapının diğer tarafında ayak sesleri duyuldu. İçim büyük bir rahatlamayla doldu. İçeriden boğuk tartışma sesleri sesleri geliyordu. Veranda lambaları bir anda yanınca, sahne ışıklarının altında kalmış gibi olduk. Gözlerimi kısarak ışığa alışmaya çalıştık. O kadar uzun süre karanlıkta yürükten sonra, ışık gözlerimi acıtmıştı. Sürgü çekildi ve kapı yumuşak bir gıcırtıyla açıldı.

Kapıda iki adam duruyordu. Arkadaki tanıdık yüzü görmemle geri sendeledim. Siyah saçları dağılmıştı. Üstüne yine botlar ve aynı boğazlı kazak vardı. Bakışlarımız birbirine değdi, yine aynı şey olmuştu. Bir an için yüzündeki tek ifade katıksız hayret oldu. Gözlerimin içine baktı ve tanıyınca, yüz hatları bir anda gerilip keskinleşti. Kahverengileri siyahlaşmıştı.

Sabah, birden ciddileştiği zaman ki gibi bakıyordu. Yabancı bir sise boğulmuş ve karanlık. Bir anda nasıl ciddi bakmayı başarıyor anlamıyordum.

"Jimin ?"

"Taehyung ?" Dedi. "Burada ne arıyorsunuz ?"

Jimin'in yanında, kapı pervazına yaslı duran çocuğun baygın bakışları Jimin'le aramızda gidip geliyordu. "Onu tanıyor musun Chim ?" Gri dağınık saçları alnına düşüyordu. Teni Jimin'den daha beyazdı ve pürüzsüzdü, ışığın altında parlıyordu. Bakışlarının altında eziliyormuş gibi hissediyordum.

"Nereden tanıyorsun bunu Tae ?" Dedi Jungkook.

Dudaklarımı aralayacaktım ki Jimin araya girdi. "Birbirimizi tanımıyoruz. Bu sabah benzin alırken, o da benimle sıradaydı." Saatler önce beni kurtaran genç olduğuna inanmak güçtü. Daha sert bir sesle, "Ne istiyorsunuz ?"

Jungkook daha fazla dayanamayıp atladı. "M-mahsur kaldık, donuyoruz içeri girebilir miyiz ?"

"Onları içeri almalıyız." Dedi Jimin'in arkadaşı.

"Bu gece burada kalamazlar Yoongi."

Duyduğum sözlerle gözlerim doldu ve bir inci tanesi yanağımdan süzüldü. Üzüntüden değil sinirden ağlıyordum. Psikolojim bozulmuştu, dışarda kalırsak ölürdük. Ne diyordu bu adam !

 Ne diyordu bu adam !

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu nasıl kısa bölüm yavf üzgünüm patatesler ! Yorumlarınızı bekliyorum ❤

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu nasıl kısa bölüm yavf üzgünüm patatesler ! Yorumlarınızı bekliyorum ❤

BITTER WEIN 🌙 VMIN & YOONKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin