◘22◘ Sıradanlık

Start from the beginning
                                    

"Ondan uzak durabilirsin Kore, bunu dene."

Aslında ondan uzak kalmak istediğim falan yoktu ama yine de konuşmamak adına kafamı salladım. Beni kendine çekerek sarıldıktan sonra "Seni seviyorum." diye fısıldadı.

"Bende seni anne." diye mırıldandım ona sarılırken. Bir süre sonra kendini çeken ben oldum. Gözlerinde ki kırgınlığı hissediyordum. Aslında elinden bir şey gelmemesine kızıyordu büyük ihtimalle. Ama elinden bir şey gelmeyen sadece o değildi. Bu hikayede ki tek suçlu Hades'ti ona da ben kızamıyordum.

"Görüşürüz anne." diye mırıldandıktan sonra yanından uzaklaşmaya başladım. Bana bir şey söyleyecek gibiydi ama ben gitmek istediğini belli edince bir şey dememişti. Arkamdan baktığını biliyordum ama bir daha dönüp bakmadım. Hissizleşmiştim.

Koridordan çıkıp salona girdim. Salonda kimse yoktu ama kapının yanında durup konuşan Hades ve Zeus'u görmüştüm. Acaba gitmesem de onların konuşmasının bitmesini mi beklesem diye düşünmüştüm ama sonra onu da umursamadığını fark ettim.

Umarsızlığım zirvedeydi.

Zeus beni gördüğünde gülümsedi. O gülümsediğinde Hades de onun bakışlarını takip ederek beni buldu.

"Gelsene, Persephone."

Ayaklarımı harekete geçirerek yanlarına ağır ağır yürüdüm. Yanlarına geldiğimde Hades'in yüzünü incelediğini hissediyordum. Yine de ona dönüp bakman yerine sadece yanında durmakla yetindim.

"Merhaba, Zeus."

Bana tekrar gülümsedikten sonra hala bana baktığını hissettiğim Hades'i işaret ederek konuşmaya başladı.

"Hades gideceğinizi söyledi. Erken oldu aslında."

"Şöyle bir durum için en iyisi bu." Dediğimde beni onaylarcasına kafasını salladı.

"Siz bilirsiniz."

Hades elimi eline sabitledikten yürümeye başladığında bende onun peşinden yürümeye başladım.  Hades'in buraya ilk geldiğinde, daha doğrusu ben onu ilk gördüğümde bindiği siyah at arabası kapıda duruyordu. Buraya gelirken beni getiren araba da buydu. 

Aklıma Hades'i ilk gördüğüm an geldiğinde arkamı dönüp odamın camına bakma isteğiyle dolup taştım ama tepki vermedim. Sadece Hades ilk geçmem için izin verdiğinde arabaya bindim ve Hades'in peşinden gelip arabanın tahta kapısını kapatmasını izledim.

Siyah atlara vurulan kamçı sesiyle acı bir feryat duyuldu ve araba hareket etmeye başladı. Arabanın içinde kullanılan koyu renkler yüzünden ortamdaki kasvet tenimi parçalıyor gibi hissediyordum. Tabii ki buna Hades'in bakışları da dahildi.

"Buraya nasıl geldin?"

Kafamı arkaya yaslayıp gözlerimi kapattığım sırada sorduğu soru karşısında bir kaç saniye bekledim sonra da gözlerine bakarak konuşmaya başladım.

"Aella'yı tehdit ettim ve o da bana yolu gösterdi."

Kaşlarını indirip kaldırdığında bakışlarımı kaçırdım. Ölüm yorgunluğu vardı sanki üstümde, sürekli uyumak istiyordum.

Kafamı geriye yaslayıp ellerimi göğsümde kavuşturduktan sonra gözlerimi kapatarak hem arabanın yorucu görüntüsünden hem de Hades'in sorgulayan bakışlarından kurtulmaya çalıştım ama bakışları o kadar derindi ki sanki canıma keskin bıçak batırıyormuş gibi hissediyordum ve bu uyuyup rahatlamamı engelliyordu. Yine de irademi kullanıp gözlerimi açmadım ve o şekilde durmaya devam ettim, ta ki atların nal seslerine eşlik eden derin bir iç çekişten sonra Hades beni kolumdan tutup kendine çekerek kucağına oturtana kadar. Bacaklarımı yanlarına koymuştum ve pozisyonumuz biraz tehlikeliydi.  Önce ne yaptığını anlayamasam da beni kucağına oturttuktan sonra kollarıyla sarıp bebek gibi sarmaladığında rahatladığımı hissettim. 

Derin bir nefes daha alıp verdikten sonra alnıma bir öpücük kondurdu ve ellerini saçlarıma getirerek okşamaya başladı. Yüzümü boynuna gömerek derin bir nefes çektim. İyice mayıştım.

"Kendimi çok yorgun hissediyorum." diye fısıldadım. "Bugün bayıldım. Düşünebiliyor musun? Şaka gibi. Bayıldım."

"Yeraltından çıkamama konusu bir şaka değil Persephone." Gözlerimi açtım. "Aynı zamanda iznim ve rızam olmadan çıktın. Bunun ciddiyetini kavra."

Güldüm.

"Eğer yeraltından izinsiz çıkarsam insan mı olurum?"

"Ölürsün."

O kadar soğukkanlı söyledi ki titrediğimi hissettim. Ölüm tanrısı konuşmuştu. Bu yüzden mi bu kadar zayıf düşmüştüm, bayılmam bu yüzden miydi?

"Seninle ilgili korku hikayelerini daha iyi dinlemeliymişim."

Gülümsediğini belli eden bir ses bekledim ama tepkisiz kaldı.

"Eğer olurda bir gün gitmene izin verirsem bile sonsuza kadar kalamazsın." dedi. "Eninde sonunda güçten düşersin ve ölürsün. O yüzden izin vermem pek olası değil ama eğer olur da izin verirsem bile ölümünü onayladığımı bil."

Kaşlarımı çatarak dediklerini düşündükten sonra başımı göğsünden kaldırdım ve gözlerine bakmaya başladım.

"Bundan ne çıkarmalıyım?"

Gözlerini kıstı ve mesafe zaten az olmasına rağmen yüzüne yüzüme biraz daha yaklaştırıp nefesini yüzüme üfledi. "Gidemezsin."

Aslında, zaten yeryüzüne olan hevesim tanrılar yüzünden azalmıştı ama gün gelir de bir gün yeryüzü aşkım kabarırsa diye ağzımı açıp ona tek kelime etmedim.

Yanaklarımı ısırdım ve yutkundum. Uzun sayılabilecek bir süre birbirimize baktıktan sonra bakışlarını kaçıran taraf ben olmuştum. Pencereden dışarı bakarken gördüğüm ağaçları olabildiğince zihnime kazımaya çalıştım. Zira Hades beni bir daha asla buraya göndermeyebilirdi. Aslında göndermezdi. Bu imkansızdı.

Belki de sıkılınca beni yeryüzüne gönderir ve ölümünü seyrederdi. İçim yandığında gözlerimin yine dolduğunu hissettim. Dişlerimi sokarak onları geri göndermeye çalıştım ve gözlerimde kurumaları için gözlerimi kocaman açtım.

"Hey," diyerek eli çenemi kavrayıp kendine çevirdi. Gözlerine bakmak istemediğim için bakışlarımı önüme çevirdim. Karnında  bulunan ellerimle sert deriden oluşan yeleğine tırnaklarımı sürtmeye başladım. "Buraya gel." diyerek beni kendine çekti." Yüzümü tekrar boynuna götürdüğünde kokusundan derin bir nefes çaldım.

Ah, harika kokuyordu.

"Buna alışsan iyi edersin, Persephone. Bunu kabullen. Sonsuza kadar benimle kalacaksın."

Ah, sonuza kadar onunla kalmak! Bu harika bir şeydi. Aşık olduğunuz adamla sonsuza kadar yaşamak ama bunun için bir bedel ödemem gerekiyor muydu? Hades için özgürlüğümü feda etmem mi gerekiyordu? Hah, bana soran bile yoktu ki. Onunla kalacaktım. Sorsalardı eğer özgürlüğü seçeceğimi biliyordum. Özgürlüğü, doğayı, yeşili, annemi ve diğer tüm güzel şeyleri. Ama elimden seçim şansı alınmıştı.

Hem, canımı yakan da bu değildi zaten. Canımı yakan şey ona güvenmememdi. Beni bırakacağına dair içimde  oluşan his o kadar büyüktü ki aksi aklıma bile gelmiyordu. Aklıma gelen diğer bir can sıkıcı düşünceyle kaşlarımı çattım.

Hala neyin tanrıçası olacağım belli değildi. Bu da ölümüm için bir sebepti.

Gözyaşlarım geri gittiğinde başımı göğsünden kaldırdım. Bana derin derin bakarken ağzını açıp konuşmak istedim ama son anda vazgeçtim. Ölüp giderdim ve bu daha iyi olurdu. Elimi kaldırarak sakallı çenesini kavradım ve alnımı alnına dayadım. Şu anı bozmaktansa ölmeyi yeğlerdim.

Yasak Meyve: Nar.Where stories live. Discover now