◘22◘ Sıradanlık

Start from the beginning
                                    

Şu an ki durumumuz beni yerlatına kaçırdığı ilk gün olduğu gibiydi. Ben yatakta perişan halde yatıyordum o da bir koltukta oturarak bana bakıyordu.

"Yeraltına hoşgeldin, Persephone..."

Gözlerimi aynadan çekmiyordum. "Yeraltına ne zaman dönüyoruz?"

Elini çenesinden çekerek koltuğun yanına koydu. Dediğim gibi, bu adana aşık olmak kolaydı.

"Ne zamandan beri yerlatına inmek için bu kadar isteklisin?"

Gülerek kafamı çevirdim ve yarısına kadar kendime çektiğim dizlerimin üzerindeki ellerime baktım. Ölmek istediğimi fark ettiğimden beri.

"Hoşuna gitmedi mi?" diye sordum düşüncelerine söze dökmek yerine. Sözlerimde bir alay vardı ve ona dönerek söylemiştim. Öne doğru eğilerek ellerini birleştirdi ve dirseklerini dizlerine yasladı.

Sevdiğim adama baktım. Sevdiğim adamı inceledim. İstediği zaman kaba, istediği zaman iyi, canı isteyince kibar, nazik, hoşgörülü, eğlenceli olan ama keyfi yerinde değilse sizi hayattan soğutma yeteneği olan adama. Üzerimde bir otoritesi vardı. Ve bende buna boyun eğiyordum. Bunu kafa karışıklığına yormak istiyordum. Annem üzerimdeki etkisini kaldırdığında ona karşı olan tavrım değişmişti. Ama şimdi de onun hakkında bildiklerim değişmişti. Artık ona aşık olduğumu biliyordum. Kendimi kontrol altına almalıydım. Aklıma Asklepios'u öldürdüğü gün yaptığım aşağılık intikam oyunu geldinde bir kez daha utandım. Nasıl bir kafa, nasıl bir ahmaklık?

"Annenle vedalaş. Sonra gideriz."

Annemle vedalaşmayacaktım. Suçlayıcı hallerinden hoşlanmıyordum.

"Hemen gidelim."  dedim ayağa kalktığında. "Annemle konuşmayacağım."

Bir kaç saniye boyunca bakıştıktan sonra beni kafasıyla onayladı.

"Sen nasıl istersen."

Kapıya doğru ilerledikten sonra kapıyı açıp dışarı çıktı ama kapıyı kapatmadı. Bende yataktan kalkarak hızlı bir şekilde üzerimi değiştirdim ve dağınık saçlı paspal halimle odadan çıktım. Odadan çıkmadan önce aynaya yaklaşarak yüzüme dikkatlice baktım. Kuruduğunu hissettiğim gözlerim yanıyordu ve kızarmıştı. Tenim aşırı solgundu. Dudaklarım da tenimin rengindeydi ve sadece dudağımın içinde hafif bir renk kırıntısı vardı.

Öldüm de haberim yoktu galiba.

Heykeli ve gülleri geçtikten sonra köşeyi döndüğümde Hades ve annemin konuştuğunu gördüm. Ne konuştuklarını bilmiyordum ve aslında merakta etmiyordum. Yine de Hades'in yanına giderek elini tuttum. Hiç tereddüt etmeden elimi sıkı sıkı kavradığında annemin nefretinin katlandığını hissettim.

Özür dilerim anneciğim ama, sanırım seninde diğer tanrılardan bir farkın yokmuş. Beni sabah kahvaltıda korumuştu. Bu bir gerçekti ama... ondan soğumuştum.

"Bizi biraz yalnız bırakır mısın?"

Annemin sesiyle Hades bana döndü ve bir kaç saniye baktıktan sonra onayımı almasıyla elimi sıkıp gitti. Annemle baş başa kalmamıza rağmen hemen ona dönmedim ve Hades'in sırtı görüş alanımdan çıkana kadar bekledim. Sonunda koridorda yalnız kaldığımızda anneme döndüm.

Bana bakışlarındaki anlamsızlık ve sen napıyorsun ifadesi onunla konuşma hevesini azaltıyordu. Sorgulanmaktan ve yönetilmeye çalışılmaktan yorulmuştum.

"Bana veda etmeden mi gidecektin?"

"Sanırım öyle olacaktı." dediğimde elimi alarak sarmaladı.

Yasak Meyve: Nar.Where stories live. Discover now