26- İçeri Gelsene, Kahve İçeriz

2.5K 277 149
                                    

Bugün cumartesi gecesiydi. Herkes için, yani çalışan veya okula giden herkes için en güzel gece olmalıydı. Henüz pazartesi sendromuna daha vardı ve ertesi gün herhangi bir sorumluluğa sahip değildik. İşte bu nedenle cumartesi geceleri iyi değerlendirilmeliydi. Buna dayanarak ortaya attığım ve kabul edilen fikrimden şu anda neredeyse pişmanlık duymak üzereydim.

Fanus'ta işe girmiştim. Aslında dışarıdan bakılınca işim çok kolaydı ve Fanus oldukça hoş ve tatlı bir yerdi. Biz çocuklarla hep birlikte toplanmadığımız sürece sakindi, canlı müzikleri güzeldi ki şu an Luhan şarkı söyleyerek kulaklarımı kutsuyordu, sabahları ise eğer Jongdae ya da herhangi biri erken açmayı başarabildiyse güzel kahveleri olan bir kafe haline dönüşüyordu.

Ama ben buraya biraz renk getirmek ve farklılık yaratmak istemiştim. Haftanın bir günü burada parti gecesi olsun, masaları ortadan kaldıralım ve insanlara eğlenebilecekleri alan olsun demiştim. Jongdae fikrimi çılgınca bulup kabul etmemişti. Yani ben ertesi gün kapıya kocaman bir Cumartesi Gecesi Partisi yazılı afiş astığını görene kadar. Sorduğumda ise buranın asıl sahibi olan büyük patron Suho'nun bu fikri beğendiğini söylemişti.

Aslında her şey fikir ve plan dahilinde güzeldi. Uygulamaya geçene kadar.

Okuldakiler ve bölge gençleri sanki bu haberi bekliyormuş gibi bir anda buraya akın etmişti ve şu an plastik bardak kullanılması gerektiğini not alarak bilmem kaçıncı kırılmış bardak parçalarını temizliyordum. Dört kişinin bir avuç içkili insanı idare edebileceğini düşünmüştüm ama yanılmışım. Özellikle Luhan içki hazırlamayı bırakıp sahneye çıktığından beri hiçbir şey doğru gidememişti.

Yongsun sürekli masalarla ilgilenmeye çalışıyordu, içkiler Jongdae'nin üzerine kalmıştı çünkü Sehun'un getirdiği kaçak içkileri meyve suyuyla karıştırmaya benzemiyordu bu işi yapmak, ben ise ortalığı toparlamak ve hesapları almakla yükümlüydüm. Luhan'ın sesini duyarak ve sürekli onu izlemek isteyerek bütün bunlara odaklanmam zor oluyordu tabii.

Jongdae'yle göz göze geldiğimizde bana temiz bardak kalmadığını söylemişti. Vakit kaybetmeden bulaşık yıkamaya koyulmuştum, patlamış mısırları Yongsun'un alması için tabaklara doldurduktan sonra.

"Birilerinin yardıma ihtiyacı var sanırım ha?" Luhan mola vermesinin ardından yanımıza geldiğinde köpüklü ellerimden kayan bardağı o tutmuştu. "Bu iş için fazla sakarsın, sakar çocuk." Luhan'ın bu biraz daha pozitif hallerine birkaç günde hala alışmayı başaramamıştım. Bazen hala içine kapanık, agresif ve negatif biri olmayı başarıyordu ancak o sırada onu nasıl idare edeceğimi kısmen öğrenmiştim.

Kaçarak.

"Çok güzel söylüyordun." Beklemediği anlık iltifatıma karşı koluma yumruk atarak cevap vermişti, acıtmış olsa da sanırım bu teşekkür ederim deme şekliydi. Başka bir şey demeden Jongdae'nin yanına geçerek ona yardım etti. Hemen yakınımda, birlikte çalışmak güzeldi. İşte şu an hiçbir sıkıntım yoktu.

İlerleyen saatlerde Yongsun sahneye çıkmış ve Luhan'ın aksine oldukça canlı parçalar söyleyerek gelenlerin dans etmesini sağlamıştı. Abi kardeş gerçekten harika bir yetenekle ödüllendirilmişlerdi.

"Bak buzu koyduktan sonra sadece yarısından biraz daha az bundan koyacaksın. Üzerine yarısından fazla tatlandırıcı bir şeyler ve son olarak da sadece az bir miktar daha acı olan içkiden. Eğer çok koyarsan acı olur. Acı olması içen kişi için daha güzel olsa da buradaki insanların kusmasını ya da depodan daha fazla içki tüketmeyi istemeyiz değil mi?"

"Anladım sanırım." Luhan bana sakin bir tonda nasıl kokteyl yapmam gerektiğini anlatıyordu, aslında çoktan anlamış olmalıydım ama bir şeyi anlatırken ki o konuşma tonu o kadar tatlıydı ki neye odaklanmam gerektiği konusunda karar veremiyordum. Yükselen o kuvvetli seslere rağmen Luhan konuştuğunda sanki burada sadece ikimiz varmışız hissine kapılıyordum.

The DaltonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin