#9

14.3K 1.8K 1.3K
                                    


Adamın söylediğiyle koltuğa çökmüştüm çoktan. Yoongi'nin bu halde olmasına sebep olan kişi karşımda duruyordu demek.

''Bu iyi bir neden, öyle değil mi doktor? Doktor demem doğru mu, emin değilim. Sonuçta hala bir öğrencisin.''

Okuyor olduğumu bilmesi beni şaşırtmamıştı.

''Seni tutuklatabilirim.''

Kafamı sallamaktan başka bir şey yapamadım.

''Yoongi'nin anlattıkları gereksiz detaylardan başka bir şey değil. Öğrendikleri yüzünden o asker arkadaşının da başı belaya girebilir. Bunu istemeyiz değil mi?''

Konuşmanın sonunu nereye bağlayacağını bilmiyordum ama istemeyeceğim bir şeyi yaptıracaktı ve baştan tehdit ediyordu. Bu çok açıktı.

''Ne istiyorsunuz?''

''O şeylerin nerede saklandığını öğrenmeni. Yoongi seninle konuşuyor. Bu yüzden-''

''Neden siz gidip öğrenmiyorsunuz? Sonuçta o sizin oğlunuz.''

Adamın kaşları çatıldı. Bu haliyle gerçekten Yoongi'nin onun oğlu olduğunu söyleyebilirdim.

''O şeyle aynı ortamda olmak midemi bulandırıyor.''

Nasıl bir babanın çocuğundan midesi bulanırdı ki? Üstelik çocuğunun öyle olmasına sebep kendisi iken.

''Onu siz bu hale getirdiniz.''

''Kısmen doğru. Üstelik önceki halinden daha iyi bir çocuk olduğunu söyleyebilirim.''

Adamın iğrenç suratını dağıtmak istiyordum.

''Her neyse, Bay Park. İstediğimi yapın ve istifanızı masama bırakın. Yeterince doktor kimliğiyle ortalıkta dolaştınız.''

İstifa mı etmemi istiyordu?

''Aksi halde zor kullanarak sizi bu tesisten çıkarttırırım. Ve inanın, bu hiç hoşunuza gitmez.''

''Ama-''

''İyi geceler, doktor.'' dedi eliyle kapıyı gösterirken.

Bir şey söyleyemeden gelen asker beni dışarı çıkartmıştı. Yol boyunca işkence görenlerin seslerini duymuştum. Kimisi yardım için bağırıyor, kimisi de sadece çığlık atıyordu. Bu insanlar bizden birileriydi. Ve şu an bu kadar acı çekiyor olmaları doğrudan olmasa da dolaylı olarak benim de suçumdu.

Odamın olduğu kata geldiğimizde asker selam verip yanımdan ayrıldı. Yoongi'yi görmek istiyordum ama ne kadar çabuk öğrenirsem o kadar erken ayrılırdım buradan. Ve Yoongi'yi burada bırakmak istemiyordum. Yardımım dokunmuyor olabilirdi ama hala ona değer veren birilerinin olduğunu hissettirmek istiyordum.


Girişteki dolaptan maske alarak yüzümü kapatmak için kullandım. İçeri girmem zor olabilirdi ama her şeyden habersiz öylece bekleyen askerleri atlatmak kolay olacaktı.

Öyle de oldu. Hatta kata geldiğimde girişteki askerler beni selamlayıp bu saatte bile çalıştığım için birkaç şey söylediler.

Odayı ikiye ayıran çizgiyi geçersem alarm çalabilirdi ve yakalanabilirdim. O yüzden önce kontrol odasına gidip alarmı kapatmaya karar verdim. Kontrol panelinde bir sürü tuş vardı ve hiçbirinin ne işe yaradığını bilmiyordum. Rasgele birkaç tuşa basıp çıktım.

Yoongi'nin uyuyor olma ihtimaline karşı sessizce içeri girdim. Odayı duvarlara monte edilmiş kırmızı ve yeşil renkli alarmlar aydınlatıyordu. Çizgiyi geçtiğimde birkaç saniye alarm için bekledim ama sanırım bugün şanslı günümdeydim.

''J-Jimin?''

Köşede parlayan bir çift göz bana bakıyordu.

''H-Hyung?''

''Bu saatte burada olmamalıydın.''

''Üzgünüm. Sadece-''

Yerinden kalkıp yatağın ortasına oturdu. Eliyle yatağı pat patlayıp ''Yanıma gel.'' deyince gidip yanına oturdum.

Zincir yüzünden yara olmuş bilekleri sargıyla sarılmıştı. Baktığımı anladığında ellerini arkasına sakladı. Utanmış gibi bir hali vardı ve bu hareketi fazla sevimliydi.

''Çıkarmışlar.''

''Anlattıklarım tatmin ediciydi sanırım.'' dedi gülerek.

Başımla onayladım.

''Saçların?''

Nasıl girer girmez fark edememiştim? Simsiyah olan saçları şu an sarımsı bir renkteydi. Odanın loşluğu yüzünden emin olamıyordum.

''Kaneki oldum.'' dedi gülerek.

Bu haldeyken bile işi şakaya vurabiliyordu. Üç sene önce tanışsaydık çok iyi anlaşabileceğimize her iddiasına vardım.

''Dalga geçmesene!''

''Sadece rica ettim. Onlar da uslu durduğum için kabul ettiler. Bak hala ıslak hem.'' dedi ve elimi tutup saçlarına götürdü.

Saçları gerçekten ıslaktı. Ve ona bu kadar yakın olmak ister istemez heyecanlanmama neden olmuştu.

Elimi bıraktığında geri çektim.

''Veda etmeye mi gelmiştin?''

''Bunu da nerden çıkardın?''

''Üzerinde başka bir koku var Jimin. Fazla aşina olduğum bir koku.''

Gülümsemesi soldu konuşurken.

''Şey-''

''Seni kovdu mu?''

''Yoongi.''

''Ne öğrenmek istiyorsun?''

Sırtını duvardan ayırıp bana doğru döndü. Bu daha da fazla yakınlaşmamızı sağlamıştı.

''Nerede saklandığınızı?''

Kısık bir kahkaha çıktı ağzından.

''Bunu söyleyeceğimi mi sanıyor?''

''Bana söyleyeceğini sanıyor.'' dedim hala arkasında olan ellerini tutmak için uzanırken.

Bunu beklemiyormuş gibi irkildi.

''Özür dilerim. Canını yaktım mı?''

''Eldivensiz bana dokunmamalısın, Jimin-ah.''

Kıkırdadım. Eğer bir şeyler bulaşacak olsaydı şu an çoktan alt katta yatıyor olurdum.

''Görevim bittiğinde gideceğim.''

''Beni yalnız mı bırakacaksın?''

Ona hissettiğim yakınlığı onun da bana karşı hissediyor olması kalbimi açıtmıştı.

''Üzgünüm.''

''Jimin, ben hain değilim. Onlar, siz istediğiniz söyleyin, hala insan.''

''Biliyorum.'' diye mırıldandım.

Bileğindeki ellerimi avuçları arasına aldı. Tuhaf hissediyordum. Elleri fazlasıyla soğuktu ve benim ellerim yanmaya başlamıştı.

''Hem gitmemen için bile söylemezdim.''

Bu yakınlıktan arkadaşça mı yoksa başka türlü bir anlam mı çıkarmam gerektiğine emin değildim. Benden hoşlanır olabilir miydi? Bu kadar acı çekiyorken birinden hoşlanmayı düşünebilir miydi?

''Gerçekten, Yoongi. Onlar nerede?''

Dizlerinden destek alıp bana doğru eğildiğinde odadaki bütün oksijenin çekildiğini düşündüm. Nefes alamıyordum.

''Bir anlaşma yapalım mı?''

Kafamı salladığımda dudakları kenara kıvrıldı.

''Benimle bir gece geçir. Sana nerede olduklarını söyleyeceğim.''

Contagion - YoonminWhere stories live. Discover now