Siyah mı?

3.7K 183 16
                                    

Evet herkese selam. Büyüyoruz yavaş yavaş. Saolun. Bu bölüm,diğer bölümden devam edecek. Yorumlar ve oylar beni mutlu ediyor teşekkür ederim. Bu arada Nazlı'nın okuduğu kitabı ben yazıyorum.

Multimedya Ateş ve Nazlı.

Bölüm şarkısı: Selena Gomez- Good for you.

İyi okumalar serseri Ailesi

Boşluk ve bağımlılık tek renkle ifade edilebilirdi. Özgürlüğe duman katılmazdı. Bu yüzden mavi değişi bu renk. Elime verdiği sprey siyahtı. Belki de son dolu olan şişe. Ne bekliyordu? Yine kuş çizmemi mi? O kuşu incitmişti,uçamaz hasta bir kuş olmuştu. Maviliğin içine damlayan siyah leke duvarda kendini belli ediyordu. Önüz üzerinden Ateş'e baktım. Tek kaşı havada beni izliyordu. Ne yapmamı bekliyordu zaten? Beni buraya bunun için çağırmıştı ve cevabını çizerek vermiştim.

"Neden siyah? Senin Boğaz-"lafını bitirmeden sözünü kestim.

"Seni yeni tanıyordum. Korkuyordum eyvallah. Ama sana güvenmiyordum. O kavganızda kimseye söylemedim. Zeynep de dahil. Neden siyah? Güzel soru."
Kaş'larını çatarken durdum ve derin bir nefes aldım. Devam ettim. "Boşluktaydım. Sen bunu çaresizlik olarak algılayabilirsin ama ben böyle diyemem. Senin bana ne yaptığını bilmiyorum. Sakinleştirirken sanki vücuduma zehir gönderiyormuş gibi oluyor. Benim Ankara'da normal bir hayatım vardı. Okula gider çıkışta eve gider ders çalışırdım. Duvarı siyaha boyamazdım. Ama sana da git diyemiyorum. Bende gidemiyorum!"

Dudakları aralanırken yüz ifadesini şaşkınlığa bıraktı. Kaşları normal bir hâl alıyor,çenesi oynamadan dudakları aralanıyordu. Eğilip elimdeki spreyi yere bıraktım. Evet,duvarı rastgele siyaha boyamıştım. Umrumdaydı çünkü o siyahlar bir şeyi anımsatıyordu. Ateş'e göre çaresizlik benim için boşluğu anlatıyordu.

"Bu da benim hatıram olsun!"diyip yanından geçecektim ki kolumu tutup beni durdu. "Polis gelirse benimle birlikte yanacaksın!"kolumu kurtarıp yoluma devam ettim. Şu lanet yerden çıkmak istiyordum. Dar bölgeden geçip yola çıktım. Karşı kaldırıma geçtim ve yürümeye başladım. Söylediklerinin arkasındaydım. O da sözlerinin arkasındaydı. Çok zıtlaşıyorduk birbirimizle. Ben ona dediğim şey için özür dilerken benim boğazımı çizmişti. Aramızdaki fark buydu işte. O,kendi yöntemleriyle bir işi çözüyordu. Ben ise insanca özür diliyordum. Hep onun kurallarına göre yaşamak zorunda mıydım? Eve geldiğimi görünce cebimde olan anahtarı çıkardım. Ben kapıya anahtarı sokmadan kapı açılmıştı. Annem tüm siniriyle bakıyordu bana.

"Neredeydin?"diye sorduğunda afalladım. "Zeynep'te,"umursamayarak söylediğim bu söz onu kızdırmıştı. "Bana yalan söyleme! O çocuğun yanındaydın değil mi?"biraz sesi yükselmişti. "Evet!"deyip koşarak odama çıktım. Kapıyı kapatıp kilitledim. Annem adımı bağırarak söyleniyordu. İkimizde sinirliydik ve biraz yalnız kalmalıydık. Kitaplığıma yöneldim. Geçen okuduğum kitaptan devam etmek istiyordum. Yatağıma çıkıp bardaş kurdum. Arkama yastık koydum ve kitabı açtım. Bir kaç sayfam kalmıştı.

Ölümün sessizliği üzerindeki soğukluk kadar bile yoktu. Onun uçurumdaki hali aklından çıkmıyordu. Gideceğini söylemişti. Gitmişti de. Peki şimdi ne olacaktı? Diğer krallık ve bunca para. Lord Jams'e mi kalacaktı. Milana böyle düşünmüyordu. Ağabeyi sevdiği kız için ölmüştü. Bunu kabul ederdi ancak babasının ve abisinin kazandığı parayı düşmanlarına yedirecek kadar güçsüz değildi. Tek şey kalmıştı artık. Biraz cesaret!

Pembe kazağımı giyip altıma siyah kotumu geçirdim. Mangal masasına oturup,kirpiklerimi görünmez rimel ile kıvırdım. Bu şeffaf rimel işimi görüyordu. Bronz olmak istemiyordum. Tenimin rengini seviyordum. Renkli lenslerimi dikkatlice gözlerime taktım. Saçlarımı kıvırıp dalga görünümü verdim. Dudağıma her zamanki şeftalili balmımı sürdüm ve dolabından kırmızı montumu giydim. Açık pembe pamuklu atkımı taktıktan sonra hazırdım.

Mutfağa inip dolaptan ağzıma bir salam attım. Eşyalarımı kontrol ederek evden çıktım. Kapıyı kilitleyip arkama döndüğümde Zeynep'le çarpıştım. Gülümseyerek "Beraber gideriz diye düşünmüştüm,"dedi. Kafamı sallayıp yürümeye başladık. Anahtarı yürürken cebime koydum. O sırada Zeynep "Bu gün iki okul maçı var!"dediğinde Semih'in oynayacağı aklıma geldi. Ağzımdan istemsizce 'hiihh' nidası çıktığında Zeynep kafasını bana çevirdi. "Ne?"
"Ne demek ne? Ne oldu da öyle ses çıkardın?" Dediğinde güldüm. "Semih'te oynayacak o yüzden." "Peki." Dediğinde okula doğru hızlandık. Hava soğuktu. Çatılar ve arabaların üzeri kar ile kaplanmıştı. Zeynep yürürken durdum ve bir arabanın camından kar avuçladım. Zeynep'in sarı topuzuna hedef alıp attım. Tam isabet! Çığlık atıp öndeki arabaya yöneldiğinde ne yapacağını anlamışçasına koşmaya başladım. Okula kadar koşmuştuk. Birbirimize kar atıp durmuştuk. Okula geldiğimizde zilin sesini duyduk. Bu öğretmenler ziliydi ama. Zeynep ile birbirimize baktıktan sonra "Koş!" Diyip koşmaya başladık.

Okulun içine girdik ve ikişer üçer merdivenleri çıkmaya başladık. Çok geç kalmıştık. Sınıfa girdiğimizde hoca dahil tüm gözler bize dönmüştü. Bir dakika! Hoca mı dedim ben? Şirin kız gülümsemesiyle "Özür dileriz. Geç kaldık." Hoca kendinden emin bir şekilde ayağa kalktı. Sınıfa göz gezdirdiğimde Ateş ile iki üç saniyelik bir göz teması kurduk. Gözlerimi kaçırıp hocaya döndüm. "Zeynep ve Nazlı! Bir daha olmasın. Yerinize!"dediğinde göz devirip montları astık. Yerimize oturup dersi dinlemeye başladık.

"Bu sene çok önemli. Bir sürü sınava gireceksiniz. Buyurun! Sayfa kırk sekiz." Dediğinde çantamdan tarih kitabını ve onula ilgili testleri açtım. Baygın bir bakış atıp hocaya kaldırdım kafamı.

Ders bittiğinde elindeki kalemi bırakıp hocanın yanına gidip ilk bitirdiğime dair kanıt gösterdim. Gülümseyip testleri imzaladı. İmza işi bittikten sonra Zeynep ile kantine indik. Zeynep topuzunu açtı ve Tokat'ını bileğine geçirdi. "Her yerim kar oldu senin yüzünden. Ama daha dur! Neler yapacağım,"dediğinde kıkırdadım.

Teneffüs çaldığında yine aynı çocuk kapıda belirmişti. Adımı seslendiği zaman kafamı ona çevirdim. Gel işaretiyle sıramdan kalkıp ona yöneldim. "Efendim?"

"Mert Hoca ile provanız varmış. O yüzden geldim. Kendin gider misin? Götüreyim mi?" Kafamı sallayıp "Ben giderim,saol." Dedim. Kafasını sallayıp sınıfı terk etti. Arlanı döndüğümde Zeynep'in geldiğini gördüm.

" Ne oldu? Her gün bu çocuk geliyor. "

Ben de Zeynep'in yerinde okşatsın öyle düşündürdüm herhalde. Haklıydı.

" Sana bahsetmedim. Mert Hoca bana şarkı söyletip,piyano çaldıracak. "

Gözleri gözlerimde dolandı ve şaşkınlıkla açıldı.

" Ciddi misin? Okulda tek piyano çalan Ateş olarak biliyordum. Sen de mi çalabiliyorsun? "

Sertçe yutkunup,tek Kaş'ımı kaldırdım. Demek Ateş'in de böyle yetenekleri vardı. Bunu bilmiyordum. Erkekler genellikle gitar veya keman çalar diye biliyordum. Ki piyano çalanlar bile takım elbise giyiyordu. Bir an,Ateş'i takım elbiseli hayal ettim. Dudağım yukarı kıvrılsada gülümsemeden Zeynep'e döndüm.

" Piyanist mi? "Diye sorduğunda güldü. "Pardon! Ateş ve piyanistlik. Olan bir şey değil. O anca serserinin teki. Bence sizi kandırıyor. Piyano filan çalamaz o!"

Konuşmam boyunca arkamı gösterip durmuştu. Kaşlarını çatıp alt dudağını dişledi. Arkama döndüm.

"Beni çekiştiriyorsunuz ha?"

💫

Biraz kısa oldu kusura bakmayın. Diğer bölümlerde sınır koymayı düşünüyorum. 10 oy ve üç yorumcuk istiyorum. Sizleri seviyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

SERSERİ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin