Yoruldum artık

5.5K 237 21
                                    

Merhaba serserilerim. Bugün nasıl olduğunuzu soruyorum. Neyse..

Yb geldi! Umarım beğenirsiniz. Düşüncelerinizi yorumlara atarsanız ciddiyetle okur ve cevaplarım.

Bana benim hakkımda bir şey sormak istiyorsanız,özele mesaj atabilirsiniz..

Bölüm şarkısı: Avril Lavigne - I'm with you

İyi okumalar Serseri Ailesi...🐾

Nazlı'dan

"Sakın. Sakın bana acıma. Sen de diğerleri gibi olma."

"Sana acımıyoryorum ben.Seni anlıyorum.!"

Birden benden ayrıldı.

"Beni anlayamazsın!"

Elimi sol göğsüne koydum.

"Ben,buradaki küçük,merhametli çocuğu görüyorum Ateş!"

Gözleri koyu değildi artık. Siyahlık kalkmış,sadece o çocuk vardı karşımda..!

***

Gece uyandığımda saat ikiye geliyordu. Ateş'in son konuşmalarından sonra kendime gelememiş ve onu ittirip eve koşarak gelmiştim. Korku bütün vücudumu esir almıştı bu gece. Kendime herçekleri vurunca yine korkuyordum. Boğazımı anneme göstermemek için saçlarımı önüme atmıştım. Acı çekiyordu,ona kızgındım. Ama ona acımıyordum. Sadece,kendimi garip hissetmiştim. Ona bağlı bir duman gibi,hiç bitmeyecek bir öfke ve merhamet.. Ne yapacaktım? Ona kızamıyordum,yaşadıklarını bilmiyordum çünkü. Kimseye kızamıyordum ki zaten. Zeynep'e de Ateş'e de..
Bu gün okula gitmek istemiyordum. Ateş'i veya Zeynep'i görecek gücüm yoktu. Haklıydım ama bunu onlara yansıtamazdım. Vicdanım başka aklım başka söylüyordu. Hareket edemez hale gelmiştim. Ben vicdanlı olmayı tercih etmeli mi,aklımı tercih edip insanları kırmayı mı? İstanbul'un eşsiz manzarasını izlemek sakinleşmek istiyordum. Yatakta doğrulup saate baktım. Neredeyse sabah ezanı okunacaktı. Kalkıp üzerimdeki pijamalardan kurtuldum. Siyah yüksek bel bir pantolon ve sıkı bir kazak giydim. Kazak belimde bitiyor ve sıcak tutuyordu. Üzerime siyah hırkamı alıp telefonu arka cebime koydum. Merdivenlerden yavaşça inip,kapıyı açtım. Evden çıkar çıkmaz havanın serinliği yüzüme vurmuştu. Rüzgar hafif esiyordu. Hava,gecenin soğuğuyla kaplanmış karanlığı aydınlatan sarı ışıklarla buğuluydu. Boğazımın sağ bölgesindeki büyük kesik yüzünden acı çeksemde umursamayarak yürümeye başladım. Tek tük insan vardı caddede. Sahile giden orta şerit,kapalı kafeler vardı. Köprünün ışıkları ve sokağın ışıkaları caddeyi aydınlatıyordu. Yola bir adım atmadan sağa ve sola baktım. Yol boş olduğunda karşıya geçerek ilerdeki banka yöneldim. Telefonumu elime alıp banka oturdum. Geriye yaslanarak denizi izlemeye başladım. Deniz de tehlikeliydi,insanları biğabilirdi değil mi? Ve bunu bazen isteyerek yapardı,tıpkı Ateş'in olduğu durum gibi..

"İyi misin,abla?"

Sesin geldiği yöne kafamı çevirdiğimde,yaklaşık yedi sekiz yaşlarında esmer tatlı bir oğlan çocuğunu gördüm. Minik ellerindeki eldivenleri tuttuğu kahve makinası ve bir kaç bardağı sıkıca kavramıştı. Gülümseyip gözlerimi kıstım.

"Kahve vereyim mi?"diye sorup kaşlarını yukarı kaldırışı onu daha da tatlı yapıyordu. Omuzlarımı kaldırıp,

"Param yok ki,"

İçten bir gülümsemeyle, "Para istemem be abla. Şu soğukta naparsın buralarda. Vereyim de için sıcak olsun,"diyip sol elindeki bardakları banka koydu.

SERSERİ.Where stories live. Discover now