29. Bölüm Final. "Özgürlük" (Part 2)

3.5K 135 38
                                    

2. SEZONUN 15. BÖLÜMÜDÜR.

Eveline'nın bakış açısı,

Yüksek yamacın ucunda duruyorlardı. Güneş ufuktan kaybolmak üzereydi. Etrafta ayın silik görüntüsü belirmeye başlamıştı. Prenses Eveline bu görüntüyü hafızasına kazımak için gözünü kırpmadan gün batımını izliyordu. Bembeyaz yüzüne minik bir gülümseme kondurmuştu. 

Kral Bruce yaklaşıp ellerini küçük prensesin omzuna koydu. ''Ne görüyorsun prensesim?'' diye sordu. Eveline dedesinin bu sorusu karşısında hiç düşünmeden ''Güzel bir gün batımı kralım.'' diyerek yanıtladı. Kral Bruce, alaycı bir gülümsemeyle prensesle boylarını eşitlemek için çömeldi. Eliyle hemen aşağıdaki ormanı ve ufukta batmak üzere olan güneşi gösterdi. 

''Güneşin battığı dağların hemen arkasında Lively Kalesi var prensesim. Ben onların son gün batımlarını izlediklerini düşünüyorum. Ama eğer olurda tahminlerimde yanılıyorsam bunu Prens Nickolas yapacak. Yani baban.'' dedi. Prenses tekrar güneşe baktı. 

''Neden son gün batımı?'' dedi. ''Bir daha hiç güneş batmayacak mı?'' 

Bu Kral Bruce'nin kahkaha atmasına neden oldu. Boğazını temizledikten sonra yerden kalktı ve prensesin elinden tutarak onu uca biraz daha yaklaştırdı. ''Benim çok zamanım kalmadı. Eğer başaramazsam bu görev babana geçecek.'' 

Yer yer bu anı aklıma geliyor, acı bir şekilde yutkunmama sebep oluyordu. Yine o anlardan birinde boğazımı büsbütün acı bir yangın sarmalarken mahzenin önünde durdum. 

Sessizce iç çektim. Gözlerimden yaşlar sızıyor içeri girmek için yeterli cesareti kendimde bulamıyordum. Gözlerimi açıp Jasper'a kapıyı açması için başımı yavaşça salladım. Ama duvara yaslanmış beni izliyordu. Yüzünden hiç bir şey anlayamıyordum. 

''İçeri girmek istemiyorum.'' dedim sitem ederek. Beni şu an burada bırakacak ve gidecekmiş gibi hissettmiştim. Oysa o, ''Biliyorum,'' dedi. Sırtını duvardan ayırarak bana yaklaştı. Elleri yanaklarımı kavrarken kanlı elleriyle nazikçe okşadı. 

''Bunu bitirebilirsin.'' dedi. ''Livelylerin ölmesi gerekmez. Nasılsa baban savaşı kazandı.''

Hiç de samimi olmayan bir gülüşle, ''Babam burayı almaktan çok onların ölümünü istiyordu. Bunu önleyemem.'' dedim başarısızlığımı dışımdan tekrarlayarak. Kaşlarını çatarak bana baktı ve başını yana eğdi. ''Bu olmasını istediğin bir son değilse eğer, değiştirmek hala mümkün.'' Bu ağlamamı dahada güçlendirdi ve bir çocuk gibi sızlanarak,

''Bunu yapamam.'' diye fısıldadım. Yerde olan başımı iki eliyle yukarı kaldırdı ve kendine bakmaya zorladı. 

''Elbette yapabilirsin. Sadece kendine güven,ben arkandayım.'' dedi. Ve o anda, savaşın kalbinde gözlerini kapatıp dudaklarını dudaklarımla birleştirdi. Bir kaç saniye öylece durup geri çekilmemi bekledi fakat ben bir türlü kendimde o gücü bulamamıştım. Onu ne ittim ne de karşılık verdim. Geri çekilmediğimi görünce beni yıllardır öpmek istiyormuş gibi nazik ama derin bir açlıkla öptü. Bir eli belime inerken beni göğsüne yaklaştırdı ve diğer eliyle başımı yana eğdi. Vücudumun kontrolünü tamamıyla ona teslim ettim ve beni yönlendirmesine izin verdim. Ama bu, içimde korkunç bir fırtına kopmasına sebep olmuştu.

Bir tarafım bu adamın dudaklarını yıllardır bekliyormuş gibi gizlendiği yerden dışarı çıkıp onu tutkuyla öperken, diğer yanıp bu yaptığıma inanamayarak çekilmemi emrediyordu. En sonunda o ayrıldı ama geri çekilmedi. Dudağını, kulağıma yaklaştırdı ve ''Şimdi gidebilirsin.'' diye fısıldadı. 

Büyük FedakarlıkWhere stories live. Discover now