26. Bölüm "Ruhların Gölgeleri"

1.5K 113 12
                                    

2. SEZONUN 12. BÖLÜMÜDÜR.

Başsız vücutların fısıldadığı sessizlik bu köhne yeri iyice çekilmez kılarken Prenses Eveline kaderine yenilmiş bir vaziyette ağlıyordu.
Tam da kardeşini bu işten en uzağa koymak isterken onuda yanı başında uçuruma sürüklemişti.

"Ağlaman fayda etmez Smirnow Prensesi. Yaptıklarının bedelini ödeyeceksin. Ama bir şeyi çok merak ediyorum. Sana amacına ulaşacağını düşündürten nedir?" dedi Diana keskin ses tonuyla. Saatlerdir prensesin karşısında çaresizce ağlamasını izliyordu. Aslında bu sinirine dokunsa da onun bu denli aciz olmasından zevk alıyordu.

"Dur söyleme, tahmin edeyim." dedi ve elini çenesine koyarak düşünür gibi yaptı. "Aptal olduğumuzu düşündün değil mi? Güzelliğinle kandırabileceği düşündün?"

"Hayır... Hayır böyle düşünmedim." Diana biçimli kaşlarını havaya kaldırdı. "Neydi öyleyse?"

"Diana, barış olma ihtimali sana mantıklı gelmemişti değil mi? Bunun nedeni senin gerçekçi oluşun. Diğerleri aptal değil. Sadece artık bir şeylerin iyi gitmesini istiyorlar. Belki onlarda bana tam anlamıyla güvenemedi. Fakat denediler. Çünkü huzur için bu şarttı." Diana Eveline'ı can kulağıyla dinledi. Dedikleri doğruydu fakat bu yinede öfkesini yatıştırmıyordu.

"Sen de dedin ki, onlar en azından güvenmeyi deniyorlar o zaman gidip onları öldürelim öyle mi?"

Eveline huzursuz ve mutluluktan çok uzak bir gülümsemeyle Diana'ya baktı. "Ben on yedi yaşımdan beri sonu belirsiz ateşten yoldan yürüyorum Diana. Bunu ben istemedim, ya da planlamadım. Defalarca vazgeçtim. Şu son zamanlarda bile bunu yapmak hiç mantıklı gelmiyordu. Sürekli kendimi sorguluyordum."

"Artık çok geç prenses. Buradan çıkamayacaksınız. İkinizde." dedi Prenses Alease'yi de işaret ederek..

"Hayır sana yalvarıyorum Alease'yi bırak. Senin bütün işin benimle. Bana istediğini yap fakat o olanları bile bugün öğrendi." Prenses çaresizce medet umarak Diana'ya baktı.

"Biliyor musun Eveline, hep bir Smirnow'u öldürmek istemiştim. Onların soyunu kurutmak için can atıyordum. Alease masum evet. Fakat sen. Sen o kadar kirlisin ki, ihanetin kardeşini de yanında sürükleyecek."

"Hayır, hayır bunu yapamazsın. Zaten yanımdaki herkesi öldürdün." diye hıçkırdı prenses. "Rose, Chelsea, Eddard. Sıra bende işte. İstediğin benim! Ama lütfen. Lütfen.." dedi ve cümlesini tamamlayamadan hıçkırıklara boğuldu. Burada böyle elinin kolunun bağlı olması ve yapacak en ufak şeyinin olmaması onu öfkelendiriyordu.

Burada ölecekti ve yapabileceği hiç bir şey yoktu. Şu an içli içli ağlıyordu ama bu öleceği için değildi, onun için ölenlere kardeşinin de eklenecek olmasıydı. Yanında olanlara saçtığı uğursuzluk onların sonunu getiriyordu.

"En çokta neye üzülüyorum biliyor musun Eveline." Prenses cevap vermedi. Ölecek olsa bile Diana'ya bu zevki tattırmamak için her şeyi yapacaktı. "İhanet eden sadece sen değilsin."

Bu söz prensesin dikkatini çekmişti fakat demek istediğini anlayamamıştı. Kafasında onlarca soruyla boğuşurken bir tanesini sordu. "Neden bahsediyorsun sen?"

"Neden bahsettiğim gayet açık. Etrafındaki insanlara ihanet edenin yalnızca sen olduğunu mu zannediyorsun?"

"Diana biliyorum, böyle konuşmak çok hoşuna gidiyor ama biraz daha açık olursan sevinirim."

"Ah küçüğüm." dedi Diana ümitsizlikle. "O kadar aptalsın ki herkesi avucunun içine aldığını düşünüyorsun. Fakat sana asıl ihanet edenleri görmüyorsun.."

Büyük FedakarlıkWhere stories live. Discover now