2. Bölüm "Tanışma"

9.4K 395 7
                                    

Genç prenses sabahın ilk ışıklarıyla hizmetkarları tarafından uyandırıldı. Uykusunu alamayan ve ilk fırsatta sızlanan prenses hala kendine gelememişti. Annesi onun yanından ayrılmıyor ve küçük kız kardeşide durmadan ağlıyordu. Prenses kız kardeşinin ağlamasına şaşırmıştı çünkü kardeşi onun aksine tam bir asildi annesine benziyordu. Güzel ve güçlüydü hırslıydı. Krallıkta kendisinden çok kız kardeşinin adı geçerdi. Prensesi yıkadıktan sonra gece mavisi bir elbise giydirdiler. Annesi bir tarafta sessizce ağlıyordu.

Kızını göndermek istemiyordu ama zorundaydı. Başka çaresi çoktu. Kızının büyük fedakarlık yapması gerecekti. Güzel Malandra kızının son hazırlıklarını tamamlıyordu. Prenses Eveline ise sadece olanları izliyordu. Büyük bir umutsuzluk içindeydi. Her şey tamamlandığında Kraliçe ve en küçük prenses Alease, gözlerini Eveline'den alamıyorlardı. Duru güzelliği onu gören herkesi etkiliyordu. Ardından hepsi onu uğurlamak için aşağı indi. Sarayın çıkışına geldiklerinde prenses hepsini tek tek öperek vedalaşmaya başladı. Kral Nickolas kızı onu öperken kulağına:

''Dikkatli ol kızım oradaki herkes seni sevmeyebilir. Sana her ay yazacağım. Etrafındakilere dikkat et sana güveniyorum, tek umudumuzsun.'' dedi onu öperek. Sıra Kraliçe Malandra'ya geldiğinde ise prensese:

''Sen kimseye benzemiyorsun. Eveline. Çok asil bir genç kızsın fakat ne bana nede babana benziyorsun çok masumsun.'' dedi elini prensesin çenesine koyup kaldırdı. Kraliçe prensesin gözlerindeki korkuyu sezebiliyordu. Onu iyi tanıyordu. Ama durduramazdı. Küçük prenses ise daha on dört yaşındaydı. Sarı uzun saçlarıyla koşarak ablasının boynuna atladı ve ağlamasını sürdürdü. Birbirlerini bıraktıklarında genç kız at arabasına bindi ve onlara son arkasını son kez dönüp el salladı. Kral kızını savaşa gider gibi uğurlamıştı. Neredeyse kızına eşlik etmesi için bir ordu göndermişti. Ve ardından genç prensesin yolculuğuda başlamış oldu.

***********

Kral Gerard yatağından neşeyle kalktı. Bu gün gelini geliyordu ve onu ağırlayabildiği en güzel şekilde ağırlayacaktı. Her ne kadar onu bu krallıkta sevmeyen akrabaları olsada oğlunu Nickolas'ın kızıyla evlendirme fikri çok hoşuna gitmişti. Hiç düşünmeden onaylamıştı. Ama oğlu Aerion'da bu evliliğe oldukça karşı çıkmıştı. Babasına saygısızlık edecek şekilde ileri gitmişti. Kral hızla üstünü giyindi ve hızlıca sarayın avlusuna gelini karşılamak için inmeye başladı. Yanındaki şovalyelerden birine:

''Aerion nerde?'' diye sordu. Şovalyeler bir süre birbirlerine baktıktan sonra içlerinden biri:

''Ava gitmişti erkenden kralım.'' dedi. Bunun üzerine kral şaşırdı ve oğlunun sorumsuzluğunada oldukça sinirlendi.

''Gidin! Gidin onu çağırın! Bugün karısı gelecek bilmiyor mu!'' diye kükredi. Şovalyeler hızlıca kralın yanından uzaklaştı ve prensi uzun uğraşlar sonunda bulup getirdi.

''Nerdesin Aerion!'' dedi kral avluda Eveline'i beklerken. Aerion umursamaz bir şekilde:

''Geldim işte.'' dedi. Bunun üzerine babası daha çok sinirlenerek.

''Gelmeseydin rezil olurduk Aerion düşünebiliyor musun! Ne kadar terbiyesiz olduğun açığa çıkacaktı.'' dedi. Aerion bunu bilerek yapıyordu. Annesini öldüren ailenin bir kızına aşk değil ancak nefret duyabilirdi.

''Baba eminim kızda benden nefret ediyordur. Onunda buraya zorla getirildiğine eminim.'' dedi. Kral ona dönerek:

''Öyle olsa bile ne kadar nazik olduğumuzu genç prensese gösterelimki yanlış düşündüğünü anlasın. Bunu denemeye ne dersin Aerion?'' dedi kral. En sonunda sarayın avlusunda at sesleri duyuldu ve sarayın büyük kapısı açıldı. Önce içeri atlı askerler girdi ama bitmek bilmiyordu. Bütün aile gözlerini pörtletmiş prensesin at arabasının ne zaman gözükeceğini bekliyordu. Aradan bir kaç dakika geçmiş ve sonunda ihtişamlı at arabası gözükmüştü. O sırada Aerion babasının kulağına eğilerek:

''Sanırım Kral Nickolas bize kızının yerine askerler yollamış ha?'' dedi gülerek. Kral, Aerion'a eğilerek susmasını söyledikten sonra at arabası nihayet durdu. İlk önce avlunun taş zeminine bir ayak bastıktan sonra ikinci bir ayak çıktı. Kırmızı pelerin giyen bir kız inmişti arabadan. Bütün aile kızın yüzünü görmek için pür dikkat kızı izliyordu. Kırmızı pelerinli kız ağzına gelen şapkayı açtı ve masumca sarayı izlemeye başladı. Kendi saraylarından daha büyük bir sarayla karşılaşmıştı. Saray çok güzeldi onun için. Etrafı incelemeyi bırakıp karşısına döndü. Onun gibi güzel giyinimli beş kişi karşısında durup ona bakıyorlardı. Genç Prenses geldiği bu yabancı yerde ne yapacağını bilmez bir halde onlara doğru yavaşça yürümeye başladı. Herkes içinden genç kızın ne kadarda duru bir güzelliğe sahip olduğunu geçiriyordu. Prenses Eveline önlerinde durdu. Önce krala sonra prense sonrada geride olan ailesine eğilip selam verdi. Kral gülümser bir şekilde:

''Eveline... Gözümüz yollarda kaldı.'' dedikten sonra:

''Annen kadar güzelsin sende. Baban çok şanslı eminim diğer kardeşinde senin kadar güzeldir.''dedikten sonra elini Eveline'in beline koydu ve onu saraya doğru yavaş adımlarla yürütmeye başladı. Ona etrafı tanıtıyordu.

''Bu tarafta hava güzel olduğunda hep beraber bahçede otururuz. Bu taraf saray çalışanlarının kaldıkları yerler...'' diye devam ederken çoktan ilerlemiş. Aerion'u ve diğer aile fertlerini arkalarında bırakmıştı. Prens burda bulunup bulunmamasının bir fark yaratmadığını düşünürken Kral bir anda arkasını dönerek Aerion'u çağırdı. Aerion onların yanına giderken Kral oğlunu takdim etti:

''Oğlum Aerion.'' dedi eliyle prensi gösterirken. Prenses utangaç bir halde Aerion'a bakmaya çalıştı. Prenses gülümsemeye çalışarak Aerion'u tekrar selamladı. Prens içinden Kral Nickolas gibi birinin nasıl böyle bir kız yetiştirdiğini merak etmişti. Kralda aynı şekilde. Prenses nazik kibar ve güzeldi. Asil ve zarif. Kral neşeli bir halde:

''En güzel yemekleri hazırlattım.'' dedi gülerek. Ardından çok büyük bir odaya girdiler. Yemek masasına oturdular. Genç Prenses yemekleri birlikte yemelerine şaşırmıştı. Çünkü onlar hiç bir araya gelmezdi ve babasıda Kral Gerard gibi neşeli ve güler yüzlü değildi. Prenses etrafı inceliyordu onun bu masum tavrı masadaki şişman kadını güldürdü. Prenses onun kim olduğunu merak etmişti. Kadında diğer aile üyeleri gibi güler yüzlüydü. İyi bir kadına benziyordu. Kilolu kadın Eveline'nın yanına oturdu. Masada tanışmadığı bu kadın hariç iki kişi kalmıştı. Birisi sürekli içiyordu. Sarhoş olduğu belliydi. Sarışın uzun saçlı bir adamdı. Diğeri ise sinirliydi. Sürekli Eveline'a bakıyor ve içinden onu öldürmeyi geçiriyordu. Kini hala önde geliyordu. O krallığa hiç güvenmiyor ve sevmiyordu. Eveline'nın gelmemesini Aerion'dan çok o istemişti. Eveline somurtan adamı fark etti ve tanışmak için selam verdi. Kral adamın prensese sert baktığını görünce:

''David neden kendini prensese tanıtmıyorsun?'' diye sordu. David hoşnutsuz bir şekilde önce krala bakarak ardından prensese döndü hiç istifini bozmadan aynı suratsız yüz ifadesiyle:

''Tanıştığımıza memnun oldum Eveline. Ben David, Aerion'un amcasıyım.'' dedi ve tekrar önüne döndü. Eveline içinden adamı çok kaba bulduğunu geçirdi. Prensese yiyecek gibi bakmıştı. David'in yanındaki sarışın alkolik adam ise prensesin farkında değildi. Zaten onu ortamda herkesin görmemezlikten geldiğini fark edip oda öyle yapmıştı. Adam ara sıra kendi kendine duyulmayacak fısıltılarda bir şeyler söylüyor sonra tekrar içiyordu. Yanındaki kadının adı ise Mary'di. Aerion'un teyzesiydi. Çok güler yüzlü espirili bir kadındı ve Eveline'a yardımcı olacağına söz vermişti. Eveline o anda çok garip duygular hissetmişti. Bu sarayımı yağmalayacaktı yani.

Bu sarayda daha mutluydu. İnsanlar birbirine çok yakındı sürekli gülüyorlardı. Ve birlikte bir çok aktivite yapıyorlardı. Bir anda geçmiş aklına gelince bu fikrinden vazgeçti. Geçmişte atalarına neler yapıldığı... Kadınlarına nasıl tecavüz edildiği ve şovalyelerinin nasıl öldürüldüğü... Hatta annesinin karnına kramp girmesiyle birlikte çocuğun düştüğü aklına gelince hepsine teker teker kinle baktı. Sonunda bulmuştu. Bu insanlara kanmamak için yapacağı tek şey anılarını tazelemesi gerektiğiydi. Onlardan her zaman nefret etmesi gerekiyordu. Bağlanmamalıydı. Bu insanlar kendi aralarında espirili güler yüzlü ve komiktiler. Kendi krallıklarına acımasız ve barbarca askerlerini öldürmüşlerdi. Özellikle Aerion. Ona küçüklüğünden beri kin duyması gerektiğini öğretmişlerdi.

Büyük FedakarlıkWo Geschichten leben. Entdecke jetzt