8. Bölüm

282 34 3
                                    

~8~

Bana çok uzun bir süre gibi gelen zamandan sonra hala Daehyun'un kollarındaydım. Kafamı iyice onun göğsüne sokmuş, baş ağrımı geçirebilmek için sakinleşmeye çalışıyordum. Daehyun'dan olabildiğince uzak durmak istiyordum çünkü onun yanında olmak acıdan başka bir şey getirmiyordu. Fakat sıkıntı şuydu ki içimdeki bir parça onu bırakamıyordu. Onu tanımasam bile içimdeki bu parça onun sıcaklığına, dokunuşuna ve bakışlarına ihtiyaç duyuyordu.

Daehyun sonunda durduğunda baş ağrımda yok olmaya başlamıştı. Kafamı yavaşça kaldırıp Daehyun'un gözlerini buldum, gözlerimle. Soru soran bakışlarımı fark eden Daehyun bana açıklamaya başladı.

"Seni hastaneye götüremem Youngjae. Babam bizi hemen bulur ve şu an onu bu kadar kızdırmışken bu iyi bir fikir değil. O yüzden yaralarına ben bakacağım."

Yaralarımı o tedavi edecekmiş. Kıçımı öpebilir. Onun insanları yaralamaktan başka bir bildiği yoktu. Yine bana nazik davranmaya başlamıştı. Dengesiz pisikopat.

"Sen yaralardan ne anlarsın ki?" dedim alayla. Daehyun bana bakarken rahatlamış gözüküyordu.

"Sende benim gibi bu mafya işlerinin içinde büyüdün Jayjay. İlk yardım dersi almadığını bana söyleyemezsin değil mi?" dedi o ukala sırıtışıyla.

Yine Jayjay demişti ve baş ağrımı tekrar tetiklemişti. Ayrıca benimde mafya dünyası ile bağlantılı olduğumu nasıl biliyordu ki?

"Bana şu aptal ismi söylemeyi bırakır mısın? Sinirimi bozuyor." aslında hoşuma gidiyordu ama her defasında migrenimi tetikliyordu. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Daehyun bütün dünyamı altüst ediyordu. Yaptığı en küçük şeyle, ağzından çıkan her kelimeyle. Tekrar ve tekrar. Sert sözlerim üstüne Daehyun alınmış gözüküyordu.

"Sevdiğini sanmıştım. En azında öyle demişt- " bir anda konuşmayı kesti. Yanlış bir şey söylemiş gibi bakışlarını kaçırdı. Bu sırada bir apartmanın içinde, bir kapının önündeydik.

"Şimdi seni yere indireceğim Youngjae. Tamam mı?" derken kafamı onaylar şekilde salladım. O da beni yavaşça yere bırakmaya başladı. Ayaklarım yere deyince hemen ondan bir iki adım uzaklaştım. Bu hareketlerim sanki onu çok üzüyor gibiydi ama umrumda değildi bana bu şekilde belirsiz davranması çok sinir bozucuydu. Yüzüme gülerken ve beni umursuyormuş gibi gözükürken bir anda bakışlarının sertleşip bana bir hiçmişim gibi davranması beni ölümüne sinirlendiriyordu. Bildiğin benimle alay ediyordu.

Kapıyı açtığında beni içeri davet etti. Her ne kadar içeri girmek istemesemde gidecek bir yerim olmadığı gerçeği beni kapıdan girmeye zorluyordu aynı zamanda vücudum beni dinlemiyordu. Ben daha ne olduğunu anlamadan içeri girmiştim bile. Kapıdan içeri adımımı atar atmaz tüm bedenimi bir rahatlama kaplamıştı. Sanki çok uzun bir sürenin ardından evime gelmiş gibi hissediyordum.

Daehyun geride kalmış kapıyı kapatıyordu arkamdan. Bende salona doğru bir iki adım atmıştım. Tam o sırada Daehyun bir anda önümde belirdi. Beni kolumdan yakaladığı gibi sertçe geri çekti. Bakışları sertleşmişti. Bu tavırları beni korkutuyordu ama içimdeki bir ses bu sert tavırlarının yalan olduğunu söylüyordu. Kendi benliğini gölgelemek için uydurduğu bir kılıf gibi.

"Benden izinsiz nereye gittiğini sanıyorsun sen ?!"

Öylece kala kalmıştım. Yine neyi yanlış yapmıştım anlayamıyordum. Ben, dilim tutulmuş bir şekilde orda dikilirken Daehyun tehditkar adımlarla bana doğru yaklaşıyordu. Gözlerini kısmış, sinirli bakışlarını bana doğrultmuştu.

"Sana iki gıdım iyilik yaptım diye kendini benim bir şeyim mi sandın? Çok safsın Youngjae. Benim için hiçbir şey ifade etmediğini anlaman için ne yapmam lazım?"

Ağzından dökülen her sözcükle kalbime bir hançer saplanıyordu. Bu çok mantıksızdı. Onun bu davranışları.... Benim bu saçmalığa bu kadar çok üzülmem.... Daehyun'un dediği gibi onun da bana hiçbir şey ifade etmemesi gerekiyordu ama kalbim o kadar çok acıyordu ki düşünemiyordum bile. Onun sözlerinin yaşattığı şokla bir adım geriledim. Başım ağrıyordu, daha önce hiç ağrımadığı kadar hemde. Sırtım giriş kapısına çarpana kadar geriledim. Gözlerimden yaşlar dökülüyordu. Engel olamıyorum akmalarına. Sadece akıyorlardı. Bu da nesiydi şimdi? Hiç tanımadığım bir insan yüzünden mi ağlıyordum ? Salağın teki olmalıyım. Daehyun da hala üstüme doğru gelmeye devam ediyordu.

"Küçük bir çocuk gibi ağlayacak mısın? Annenin kucağına mı dönmek istiyorsun? Gel istersen sana bir bardak da sıcak süt vereyim."

Pekala ne beni harekete geçirdi tam olarak bilmiyorum ama annemi olayın içine sokması bir şeyleri değiştirmişti. İçimde sanki bir şalter atmıştı. O da bu yaptığının farkındaydı. Suratındaki sinirli ifade yavaşca yok olurken, yerini pişmanlığı bırakıyordu ama bunun için çok geç kaldığının Daehyun da farkındaydı.

Başımın ağrısı bir bıçakla kesilmiş gibi bir anda sona ermişti. Tam elimi kaldırmış ona vurmaya hazırlanırken, bir adam arkasından Daehyun'a doğru atıldı aniden. Daehyun basit bir hamle ile kurtuldu ondan. Benim yanıma bitiverdi hemen ardından. Suratında yine o endişeli ifade vardı. Elimi tutmaya çalıştı fakat bir şeyi unutuyordu; ben şu an çok kızgındım. Elimi kurtardım hemen elinden, bu sefer hedefinden şaşmamak üzere yine kaldırdım yumruğumu. Yumruğum tam Daehyun'un yüzü ile buluşacakken bir şeyler beni durdu. İkimizin bu bir anlık boşluğundan faydalanan adam bana bir yumruk atmaya çalıştı.

Boşu boşuna o kadar yıl babamın işkencelerine katlanmamıştım herhalde. O dönemler boyunca bir çok dövüş sanatı öğrenmiştim ama kullanmayı pek tercih etmiyordum. Çünkü insanlara zarar vermekten nefret ediyordum. Küçük bir yaraya bile sebep olsam haftalarca başım ağrıyor, kalbim sıkışıyor ve suçlu hissediyordum. Şu an ciddi şekilde kızgın olmasam muhtemelen mantıklı bir karar olarak kavganın dışında kalırdım fakat mantıklı düşünemiyordum.

Adamın bana gelen yumruğunu hızlıca savuşturduktan sonra kendi yumruğumu adamın karnına geçirdim. Adam birkaç adım geriledi ama bunun onu durdurmayacağı kesindi. Daha hızlı bir şekilde üstüme doğru atıldı ve kollarını belime dolayarak beni düşürmeye çalıştı. Hah! Yanlış hamle! Onu sırtından tutarken dizimle karnına darbeler indirmeye başladım.

Adam darbelerim sonunda belimi bıraktı. Geri çekilmeye çalıştı ama bu sefer ben onu bırakmadım. Adamın suratına çok daha sert, öldürücü bir yumruk attım. Bu adamı anında bayıltmaya yetmişti ama bir sorun vardı.

Ben duramıyordum.

Adam artık benim için zarar teşkil etmiyordu. Fakat beni durmaktan alıkoyan bir şey vardı. Adam, yere yığılmış olmasına rağmen hala yumruklarımı ona geçirmeye devam ediyordum. Benim için attığım yumruklar yeterli olmuyordu, olamıyordu. Bedenimi kontrolünü kaybetmiştim sanki. Gözlerimden yaşlar geliyordu. Durmam gerektiğini yoksa adamın öleceğini biliyordum ama kendimi katiyen kontrol edemiyordum.

Daehyun'un kolları beni sandığında hala yumruk atıyordum. Kulağıma durmam gerektiğini, bunun hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini, onu geri getiremeyeceğini fısıldayıp duruyordu. Ne saçmalıyordu. Bir yerden sonra onu da duyamaz oldum. Mutfağa doğru sert adımlarla ilerledim. Tezgahta duran bir bıçağı alıp geri dönmeye başladım. Daehyun hala beni durdurmaya çalışıyor, bedeni ile yolumu kesmeye çalışıyordu. Bende kendimi durdurmaya çalışıyordum ama nafile.

Yerde yatan adamın başına geldiğimde dizlerimin üzerine çöktüm. Bir yanda da Daehyun'la boğuşuyordum. Onu sert bir şekilde yere ittirdim ve kafasını çok kötü çarpmasına neden oldum. Onu yerde baygın gördükten sonra bir anda gözlerim karardı fakat bıçak tutan elimin havaya kalktığını hissedebiliyordum.

Söz verdiğim gibi uzun bir bölüm yayınladım sizin için hemen ;) Bu arada neden bilmiyorum ama ben genelde hikayeyi yazarken bir şarkı var hep onu dinliyorum. Benim için Hidden Monster'ın jenerik müziği gibi :P İsterseniz siz de bakabilirsiniz linki aşağıya koydum sizin için ;) Sizleri seviyorumm <3<3<3

https://www.youtube.com/watch?v=dWe44U9Qy4E

Hidden MonsterWhere stories live. Discover now