6. Bölüm

294 37 4
                                    

~6~

Adını söylediğinde şakaklarımı o tanıdık ağrı saplandı. Migrenim yine devreye girmişti. Kaşlarımı çattım. Daehyun bana biraz merak biraz da anlamaz bir ifadeyle baktı fakat bir şey söylemedi.

Yolculuğun kalanında ikimizde sessizdik fakat benim başım feci şekilde zonkluyordu. Araba durduğunda Daehyun benden önce arabadan indi. Minhyuk'a beni getirmesi için emir verdi. Gene. Benim yürüyemediğimi falan sanıyordu sanırım. Bu arada ellerim hala kelepçeliydi. Neden olduğunu ise bilmiyordum. Artık kaçmayacağımı biliyordur herhalde. Çünkü ondan kaçmak imkansızdı belli ki. Babam kadar olmasada, onun da mafya dünyasında sözünün geçtiği aşikardı.

Minhyuk tarafından limuzinden indirilirken aklım hala vücudumun Daehyun'a verdiği tepkiye takılıp kalmıştı. Ondan hoşlanmış olmam için ortada hiçbir sebep yoktu. Ayrıca onunla tanışalı sadece bir veya iki gün olmuştu. Yakışıklı olduğunu kabul ediyordum. Hele o dudakları .... Ama bunların hiç biri ondan bu kadar yoğun bir şeklide etkilenmem için bir sebep değildi.

İkinci bir ağrı dalgasıyla iki büklüm olurken Minhyuk yanımda durdu. Beni çekiştirmesini bekledim ama ilginç bir şekilde ben kendime gelinceye kadar yanımda dikildi sadece. Ben doğrulunca bu sefer hemen kolumu tuttu ve beni karşımdaki devasa malikaneye doğru çekmeye başladı.

Malikaneyi gördükten sonra baş ağrımdan geriye sadece minik bir sızı kaldı. Karşımda resmen bir şato vardı. Eski dönemlerden fırlamış gibi duruyordu. Dışının gri eski taşlarla kaplı olması onu daha da eski gösteriyordu. Bir çok yerde malikanenin duvarlarını sarmaşıklar kaplamıştı. Her ne kadar eski gözüksede o kadar heybetli duruyordu ki gözlerimi ondan alamıyordum. Çok güzel gözüküyordu. Çevrede ağaçtan, arabanın üzerinde durduğu kum yoldan ve kum yolun soundaki büyük, siyah demir kapıdan başka bir şey yoktu. Demir kapının yanında başlayan taş duvarlar ağaçların arasında kayboluyordu.

Bu şahane manzaraya dalmışken yola bakmayı unutmuştum. Ayağım bir taşa takılınca tökezledim. Neredeyse düşüyordum ama Minhyuk beni tuttu ve bana sert bakışlar gönderdi. Hemen kendime geldim ve onunla uyumlu olarak adımlarımı hızlandırdım.

Malikanenin kapısına geldiğimizde yaşlı bir adam Minhyuk'u hafifçe başıyla selamladıktan sonra bakışları bana kaydı ve gözleri büyüdü. Sanki beni burda gördüğüne şaşırmış gibiydi. Sorun şuydu ki ben onu tanımıyordum. Hemen kendini toparladı yaşlı adam ve suratı ifadesizleşti. Ardından Minyhuk'a eliyle bir kapıyı işaret etti.

Malikanenin içinin de dışından geri kalır yanı yoktu. Hemen girişte üst katlara doğru iki tarafa uzanan kocaman bir ahşap merdiven vardı. Duvarlarda eski dönemlerden kalma savaş aletleri vardı. Baltalar, kılıçlar, mızraklar, kalkanlar....

Girdiğimiz odanın içi oldukça kasvetliydi. Her yerde koyu renkler kullanılmıştı. Deri kanepeler siyah, duvarlar koyu kahve ahşap, halılar da siyahtı. Çok bunaltıcıydı. Pencerelerdeki koyu renkli perdeler dışardaki güzel güneşin çoğunun odaya girmesine engel oluyordu.

Ben odayı incelemeye dalmışken Minhyuk çoktan kelepçelerimi çıkarmış, beni odada bırakıp dışarı çıkmıştı ve kapıyı da arkasından kapatmıştı. Odada bir kapı daha vardı. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde orada dikilirken bir anda ikinci kapı açıldı ve içeri Daehyun girdi.

Ceketini ve kravatını çıkarmıştı. Üstünde beyaz bir gömlek ve siyah pantolondan başka bir şey yoktu. Gömleğinin de bir iki düğmesini açmıştı. Cidden seksi gözüküyordu. Vücudum gene harekete geçmişti. Deliriyordum sanırım. Daehyun bana bakarken ellerini saçlarının arasından geçirdi ve o düzgünce taranmış saçlarını bozdu. Saçları bu şekilde dağınıkken daha az tehlikeli gözüküyordu.

Yavaş adımlarla bana yaklaşmaya başladı. Tam karşımda durdu ve gözlerimin içine bakmaya başladı. Sanki benden bir şey dememi bekliyordu. Biraz daha yaklaştı aramızda neredeyse hiç boşluk kalmamıştı. Nefesim kesildi. Kalp atışlarım hızlandı. Gözlerim kısıldı yavaşça ve başım yana eğildi. Bu tepkileri kesinlikle ben veriyor olamazdım. Vücudum beynimden ayrı haraket ediyordu. Bir an Daehyun ona sunduğum dudaklarımı öpecek gibi yaklaştı bana, elleri nazikçe yanaklarımı kavradı. Fakat bir anda başıma bir acı saplandı.

Bu lanet migrenimin nesi vardı böyle. Gerçi iyi olmuştu muhtemelen, çünkü sonradan çok pişman olacağım bir şeyi yapmam için beni engellemişti. Ama ağrı gittikçe şiddetlendi. Kendimi Daehyun'un ellerinden uzaklaştıdım. Dengemi kaybettim ve yere düştüm. Başımı dizlerimin arasına aldım ve ellerimle şakaklarımı ovuşturmaya başladım. Daehyun bana yaklaştı.

"Youngjae iyi misin?" sesi endişeli geliyordu ve bu sefer hayal görmediğime emindim. Başımın ağrısı azalmıyor gittikçe artıyordu. Daha önce hiç böyle yoğun olamıştı.

"Uzak dur benden!" diye bağırdım. Yalnız kalmak istiyordum. Yalnız kalmak her zaman baş ağrılarıma iyi gelirdi. Daehyun benden uzaklaştı sessizce. Aniden kafasını yana çevirdi ve dinlemeye başladı. Benim duymadığım bir şeyler duyuyordu sanki. Sonra bir hışımla kolumu yakaladı ve beni ayağa kaldırdı.

"Bana bağırabileceğini sana kim söyledi paçoz kırıntısı!" diye kükredi adeta.

Bu sırada kapı açıldı. İçeri bir adam girdi. Yüzünde bir yara vardı. Belli ki eskiden biri onu fena bıçaklamıştı. Adamla göz göze geldiğimiz sırada Daehyun karnıma sert bir yumruk indirdi. Ben yere düşünce de bir tekme attı. Bıçak yarama gelmemişti darbeleri ama canım yanmıştı. Daha da ötesi vardı. Sadece canım da acımamıştı. Kalbime de bir şeyler olmuştu. Nolmuştu da Daehyun bir anda böyle değişmişti. Daha iki dakika önce beni nazikçe yanaklarımdan tutmamış mıydı?

"Napıyorsun Daehyun?" diye sordu yüzü yaralı adam pis bir sırıtışla. Daehyun'un sert hareketleriyle gurur duymuştu adete. Gözleri sevinçle parlarken Daehyun'a bakıyordu. Daehyun bakışlarını benden kaçırıp hemen o adama döndü.

"İstediklerimi vermekte zorluk çıkarıyordu ama artık öyle bir şey olmayacak değil mi Youngjae?" diye bana baktı. Gözleri hem özür diliyor hemde yalvarıyor gibiyi Neyi vardı bu herifin böyle. Ağzımı açıp itiraz edecekken yüzü yaralı adam bana doğru yaklaştı. Bana yaklaştıkça gözlerindeki gurur ifadesi söndü ve yerini çatık kaşlara bıraktı. Bir şey anlamaya çalışıyordu sanki. Aniden öfkelenip karnıma Daehyun'unkinden çok, çok daha sert bir darbe indirdi.

"Sana bir soru sordu. Cevap ver çocuk !!" diye bağırdı. Nefesim kesilmişti. Cidden çok sert vurmuştu.

"Demek hala cevap vermiyorsun ha?!" Ayağını yüzüme doğru tekrar kaldırdı. Ben de gözlerimi kapatmış gelecek darbenin acısını nasıl hafifletebileceğimi düşünüyordum. Tam o anda;

"Ona ihtiyacım var. Bigiler onda. Sanırım şimdilik bu kadarı yeterli bab-" Daehyun sanki yanlış bir şey söylemiş gibi durakladı.

"Özür dilerim Efendim." dedi.

Anlayamıyordum. Daehyun neyi yanlış söylemişti ki. Kafasını öne eydi. Yüzü yaralı adam çok kızmıştı. Arkasını döndü ve Daehyun'a sert bir tokat attı. Bir adım gerileyen Daehyun kafasını kaldırdığında dudağı kanıyordu. Adam ardından tekrar bana döndü. Bakışlarında farklı bir şey vardı. Kızgındı hem de çok ama neye bu kadar kızmıştı ki. Ben adamın davranışlarına anlam vermeye çalışırken, kaldığı yerden devam etti. Tam bu sırada Daehyun'un sesi duyuldu.

"Bunu yine yapmana izin vermem baba." dedi fakat bu babasını durmamıştı aksine daha da sinirlendirmişti.

Tekme suratıma geldiğinde, ağzımdan akan sıcak kan hissettiğim son şeydi. Kulaklarım ise adamın kükremeyi andıran sesiyle çınlıyordu.

"DAEHYUN!! SENDEN BİR AÇIKLAMA BEKLİYORUM!!"

İşin içine biraz gizem katmaya çalıştım ;) Umarım beğenirsiniz ^^Sizleri seviyorum <3 Kendinize iyi bakın :))

Hidden MonsterWhere stories live. Discover now