34. BÖLÜM "Yeni Bir Kriz" (2. Kısım)

19.1K 1.8K 72
                                    

Herkese merhaba. :) Bölümün ilk kısmında annemizle tanıştık ve bu yüzden açıklamada bulunmak istedim. :) Tabi ki karakteri sevmeyebilirsiniz ama hikayede belli bir kötü karakter yazmadım. Aylin Derman da kesinlikle hikayenin kötüsü değil. :) Sadece ailesini çok seven, bunda aşırıya kaçan bir karakter. :) Siz İrem'in iç dünyasını okuduğunuz için biliyorsunuz ama okumasaydınız, onun ana karakter olduğunu bilmeseydiniz, ufak bir dokunuşla Onur'dan faydalanmak isteyen bir noktada olabilirdi. Aylin için de öyle. Onur her ne kadar açıkça onunla konuşmamış olsa da tabi ki yine bir ajan ustalığıyla çalışmış olan anne bazı konulardan haberdar ve oğlunun yeniden acı çekmesine izin vermek istemiyor. Bu da onu böyle davranışlara itiyor. Evet, ileride de hoşunuza gitmeyecek şeyler yapacak ama yine de onu kötü kadın ilan etmenizi istemem. :) 

İyi okumalar! :) 

İyi okumalar! :) 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Onunla iki çift etmediniz daha önce. Nasıl bir insan olduğunu kendi gözlerinle görmemişken nasıl böyle yorumlar yapabiliyorsun?"

Annem her zaman fazla korumacı olmuştu. Oğuz'un ve Ozan'ın uzak duruşunun, Oya'nın erkenden evlenmiş olmasının temel sebebi de buydu. Ablamın ilişkisinin başında o kadar tepki göstermişti ki sanki çıkmaya başladığı gün evleneceği söylemişçesine karşı çıkmıştı. Ablam uzun bir tanışma dönemi taraftarı olsa da çok geçmeden işi ciddileştirmişti. Tabi bu aşamalar da zorlu geçmişti.

Ozan'ın vurdumduymazlığı, Oğuz'un ketumluğu ve ablamın özgür hayatı geriye beni bırakmıştı. Ben annemi gerçekten severdim ama daha önceki çatışmalarımıza hiç benzemeyen bu konu çok hassastı.

"Ben senin yine kırılmanı, canının yanmasını istemiyorum Onur!" Sesini yükseltmişti. Gözleri öfkeyle bakıyordu.

"Ama şu an sen benim canımı yakıyorsun." Ağzımdan çıkanlar düşünülmüş değildi ama çıkmıştı işte. Annem birden irkilerek geriledi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. "Bak. Sakinleşip otur, ben içecek bir şey getireyim. Sakin sakin konuşalım."

Başını iki yana salladı gözlerimi açıp ona baktığımda.

"Ben gitsem iyi olacak oğlum."

"Anne..."

"Rahatsızlık verdim."

Derin bir nefes daha bıraktım. Kolunu tutup gitmesini engelledim.

"Öyle demek istemedim. İrem'i tanımıyorsun. Tanıyınca bana hak vereceksin."

"Anlıyorum..." Gözlerini benden uzak tutuşu beni endişelendirmişti. "Babana hemen döneceğimi söyledim." Kolunu kurtarıp kapıya doğru ilerledim.

"Yapma şöyle." dedim peşinden giderken. Ama bana bakmadan kapıyı açtı.

"Düşüncelerimin bir önemi yok, değil mi?" dedi arkasını bile dönmeden.

"Öyle olmadığını biliyorsun. Yargısız infaz yaptığın için kızıyorum. Haftalardır yanımda olan, sevdiğim kadın için öylece hüküm vermene kızıyorum. Tanışmadın, konuşmadın."

"Öyle..." dedi ve kapıyı açtıktan sonra "İyi geceler oğlum..." deyip hızla kapattı. Ne yapmam gerektiğini bilemeden kapıya baktım. Üzerine gidersem daha kötü olacaktı, gitmezsem de kötü olacaktı. Ve içten içe de ona sinirli olduğumu biliyordum. Annemdi ama bana bunu yapmasını aklım almıyordu. Beni hiç tanımıyormuş gibi davranıyordu.

Neden herkes İrem'i para avcısı bir düzenbaz gibi görmeyi istiyordu? Babası bile?

Kendimi salondaki geniş koltuğa bırakıp ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Çok moralsiz ve gergin hissediyordum. Sürekli sorun çıkmasından yorulmuştum. Tek istediğim İrem'le olmak ve onunla mutluluğumu yaşamaktı ama hep bir noktada bunu zedeleyen durumlarla karşılaşıyordum. Annemin düşüncesinin değişeceğine inanıyordum ama bunun için debelenmek için de fazlasıyla yorulmuştum. İrem'e ne diyecektim? Bunu bilmesi gerekip gerekmediğinden emin değildim. Öğrense üzülürdü, öğrenmese annemle tanıştıklarında nasıl bir tavır göreceğini bilemezdim. Karmakarışık olmuştu zihnim.

Kapı çaldığında bir an açmamayı düşündüm ama annem olabilir diye kendimi zorlukla da olsa kaldırıp kapıya ilerledim. Gelen İrem'di. Şaşkınlığımı gizleyemediğimi biliyordum. İki poşeti yüzümün önüne kaldırıp "Sürpriz!" diye şakıdı.

"İrem?" derken sesimden şaşkınlık akıyordu. Daha işten çıkalı birkaç saat olmuşken onu beklemiyordum. Onu haftalardır görmüyor gibi özlemiş olsam da...

İçeri girerken bir yandan konuşuyordu.

"Canım waffle çekti ve ben de dayanamadım. Tunç da yoktu, canım sıkılıyordu. Toparlandım geldim o yüzden."

"O kadar yoldan sırf bu yüzden mi geldin?"

"Ne var ki? Çok uzak değil. Toplu taşıma bu saatlerde seri oluyor. Rahat geldim yani." Kaşlarını çatıp yüzüme baktı. "Ne o? Gelmemi istemiyor muydun yoksa?"

"Ne alakası var? Sadece saat geç oldu..." Salona geçtiğimizde az önce yığıldığım koltuğa yan yana oturduk.

"Geç değil ki..." dedikten sonra derin bir nefes verdi. "Evde yalnız olmak istemiyorum şu ara. Ben... Gelmek istedim." Gözlerine baktığımda boğazım düğümlendi. İrem ifade etmese de acı içindeydi.

"Bu saate waffle yemek ne kadar doğru?" dedim ses tonumu değiştirerek.

"Bir hafta aç kalırım artık, yapacak bir şey yok." Sözlerini tamamladıktan sonra güldü. Kutuları çıkarırken konuşmaya devam ediyordu. "Ya karışık meyveli çok güzel oluyor, biz seninle beraber daha önce yemediğimiz için nasıl sevdiğinden emin olamadım. O yüzden sevdiğim gibi karışık meyveli yaptırdım. Şimdi, arasam olmayacaktı. O zaman sürpriz yapıp seni şaşırtamazdım sonuçta." O kadar hevesli konuşuyordu ve kendi buhranını o kadar güzel gizliyordu ki dayanamadım. Uzanıp daha konuşacakken onu öptüm. Şaşkınlıkla bakakaldı. Rolleri değiştirdiğimiz için mutluydum. O beni şaşırtarak annemin gidişinin ardından gelerek ruh halimi düzeltmişti. Ben de aynısını ona uygulamakta sakınca görmüyordum. Geriye çekildiğinde kıpkırmızı olmuştu.

"Şey... Waffle için bu kadar mutlu olacağını bilseydim, daha önce gelirdim."

Gülmekten kendimi alamadı.

"Tabi. Fazlasıyla mutlu oldum."

"Ve gelmemi istemiyor değilmişsin."

"Kesinlikle..." derken başımı salladım. O da derin bir nefes verip gülümsedi. Bir süre öylece birbirimize bakarak bekledik. O sessiz geçen süre çok dolu ve anlamlıydı. Bir insanla sözcükler olmadan konuşabilmenin mümkün olduğunu ilk kez görüyordum. O bakışların söylediklerine inanmayı öğrenmiştim. Bu bana ağır gelmişti, öyle de olmaya devam ediyordu ama bununla yaşamayı seviyordum. İrem'in başka amaçlarla yanımda olması ihtimali bile gülünçtü. Ancak onu tanımayanların uydurması...

Hem yalansa bile yanımda duruşu, onun yanımda olduğu andaki mutluluk için değmez miydi?

İrem benden sadece iş istemişti. Garsonluk... Nasıl olur da benim elimde tuttuğum imkânlardan faydalanmak isteyeceğini düşünebilirdim?

İrem bunları asla hak etmiyordu. Sürekli sınanmayı, hor görülmeyi hak etmiyordu.

"İyi ki geldin..." dedim ellerini tutup. Gözlerini kırpıştırıp gözlerime baktı. "İyi ki buradasın. Sen yanımdayken her şey daha kolay."

Başını salladı.

"Benim için de öyle."

Gülümsemesi genişlerken aynı şekilde karşılık verdim.

Annemin ziyaretini şimdilik bilmese de olurdu.

***

GELECEK BÖLÜM: Baş Harfi 'O' (İrem'in Anlatımıyla)

ÇİFTE KAVRULMUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin