21. BÖLÜM "Can Kırıkları Arasında"

24.1K 2.2K 192
                                    

Bir süredir epey sık bölüm yazdım. Bu yüzden sizin de izniniz olursa ufak bir ara vereceğim. Diğer hikayemle de ilgilenmek istiyorum. Aramız uzun olmayacak, ben de yazmadan duramam zaten. Son Bir Kitap ve Orta Şekerli'de görüşürüz. :)

Geçen bölümkü "Can Kırıkları" şarkısı önerisi için @sevimakenis 'e çok teşekkür ederim. :) 

Umutsuzluğun içinde kaybolup gitmiştim. İyi olduğuna inanmak istiyordum. İrem vazgeçmezdi, İrem inatçıydı. Bunu öğrenmiştim ama yine de aklım bütün kötü olasılıkları ardı ardına sıralıyordu. Çaresizce eve dönerken bütün enerjim çekilmiş gibiydi. Gücüm parmaklarımdan sızmıştı sanki, direksiyonu tutmakta bile zorlanıyordum.

Eve varıp bahçe kapısını açtığımda görmeyi beklemediğim bir manzarayla karşılaştım. Yoldan vuran ışıkta mor saçları aydınlanmıştı. Kısa merdivenin korkuluklarına yaslanmış uyuyordu sanki. İrem oradaydı. Bir an ruh halimin neden olduğu bir hayal mi diye düşünsem de varlığının farkındalığı baskın çıktı. Ona doğru adeta uçarak koştum.

"İrem!"

Gözlerini açtı, başını kaldırdı ve ben ona doğru giderken kollarını açıp bana doğru uzattı. Sanki denizde boğulmak üzere olan biri gibiydi, tutmam için bekliyordu. Onu tutup çekmem için...

Adımlarım ona ulaştığında dizlerimin üzerine çekerek onu kollarıma aldım. Sımsıkı sarıldım. Ellerini sırtımda hissettim, nefesini boynumda. Ben de yüzümü saçlarının arasında kaybetmiştim. Tanıdık kokusunu içime çektim. Sonunda gerçekten nefes alabildiğimi hissettim. Gün boyunca nefessiz kalmıştı ciğerlerim. Bedenlerimiz sımsıkı kavuşmuştu birbirine. Biz istemedikçe kimsenin bizi ayırmasına imkân olamazdı o anda.

"Ben..." diye sızlandı. "Beni evlatlıktan reddedecek. Babam... Babam yapacak... Ben nereye gideceğimi bilemedim. Sen beni anlarsın, diye... Seni kızdırdığım halde...Telefonum kapandı... Arayamadım..."

Hıçkırıkları arasında konuşuyordu ve ben İrem'in böyle ağlayabileceğini asla düşünmezdim. Sanki insan değildi o, ağlamazdı. Hep gülerdi. Ama meğerse o gülüşlerde çok fazla can sızısını gizlemişti.

"Şşşt... Tamam. Bitti, kızgınlık falan yok." dedim bir elim saçlarında gezinmeye başladığında. "Kızgın değilim."

"Kırdım..."

"Kırgınlığım da geçti... İrem..." Saçlarını koklayıp öptüm. "Ah İrem... Çok korktum."

"Sana her şeyi anlatacaktım. Babam gelmeden önceki gün karar vermiştim. Her şeyi..."

Geri çekildim biraz. Basamakların üzerinde rahatsız bir haldeydik ama ikimizin de bunu fark edecek durumu yoktu. İrem'in yüzü gözyaşlarının akıttığı rimeli ile çizgi çizgi olmuştu. Gözleri kızarmıştı. Sarsıldım. Her hücremle acı çektim. Onu böyle görmek dayanma sınırımın ötesindeydi.

Yüzünü, ıslanmış güzel yüzünü ellerimin arasına aldım. Başparmaklarımla yaşları silmeye çabaladım.

"Geçti. Tamam mı? Hepsi geçti. Bana geldin. Olman gereken yerdesin." Gözlerini kırpıştırdı. O kadar narin, kırılgan ve güzeldi ki... Aslında direncimin ne kadar yüksek olduğunu daha iyi gördüm. "Hadi, şimdi eve girelim."

Başını sakince salladı. Kolumu beline dolayıp kalkmasına yardımcı oldum. O da kendini bana yaslandı, kolumu sımsıkı kavradı.

Onu salona götürdüm. Koltuğa oturduğunda neredeyse cansız bir oyuncak bebek gibiydi.

ÇİFTE KAVRULMUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin