10. BÖLÜM "Kıvılcımlar" (2. Kısım)

22.5K 2K 156
                                    

Bekletmek olmaz. :) İyi okumalar! iyi bayramlar! :) ♥

Gözlerimi açtığımda Can'la sarmaş dolaş olmuş halde uyuyordk ve üzerimiz örtülmüştü. Örtüyü çekmediğimden emindim, kitabı oraya koymadığımdan da, demek ki Onur'un işiydi. Can'ı uyandırmamaya dikkat ederek kalkarken Onur'u o anda hayal etmeye çalışıyordum istemeden. Ve bu hayalin ne kadar saçma ve hoş olduğunu düşünmeden edemiyordum.

Yavaş adımlarla odadan çıktım ve Onur'un çalışma odasına yöneldim. Tereddüt etsem de orada olduğunu biliyordum. Kapıyı çaldım ve "Gir" dediğini duyana kadar hareket etmedim.

Çalışma odası evin geri kalanına tezatla kalabalıktı. Çok büyük değildi, bunun sebebi duvarı kaplayan kitaplıktı. Bir yanda da daha küçük, çekmeceli, antika gibi duran bir ahşap dolap vardı. Bu dolabın üzerinde küçük bir çocuğun olduğu aile fotoğrafları bulunuyordu, Onur olduğu barizdi. Daha esmer ve cılızdı Onur fotoğraflarda ama çatık duran kaşları değişmemişti. Fotoğrafların yanında birkaç biblo duruyordu, kitap okuyan bir kadın, dua edermiş gibi duran bir adam... Ve bir de plakçalar duruyordu eski olduğu açık. Masası da ahşaptı. Her şeyiyle bir elli yıl öncesine ait gibiydi oda. Onur masasında oturmuş, sessizce odayı gözden geçirmemi izlerken ortama beklemediğim şekilde uyuyordu. Sanki odanın ona ait olduğunu bilmesem de anlayacaktım.

"Uyuyup kalmışım..." dedim en sonunda, odayı taramayı bitirdiğimde.

"Sizden ses çıkmaya merak edip bakmaya gittim. Kıyamadım uyandırmaya."

Şefkatli sesi beni allak bullak ederken bakışlarımı ondan kaçırıp dağınık masasında gezdirdim.

"Uyandırsaydın... Gece yarısı olmuş."

"Burada kal, istersen..." dedi birden. Ben tepki veremeden devam etti. "Can'la uyursun. Ben misafir odasında kalırım. Hem gece uyanırsa baş edemem belki. Kalman iyi olur."

Biraz düşündüm. Gecenin bir yarısında eve nasıl dönecektim? Onur'un götürmesi gerekecekti, her halükarda zahmet olacaktım. Diğer yandan henüz birkaç haftadır tanıdığım bir adamın evinde kalmak ne kadar doğruydu? Sonuçta patronlarımdan her türlü pisliği görmüştüm.

Ama Onur öyle değildi. Nasıl oluyorsa bu saçma güven kalbimde kıpırdanıyordu. "Erkeklerin hepsi aynıdır!" diye bağıran tarafımın sesi eskisi kadar çıkmıyordu.

"Öyle diyorsan..." dedim daha karar vermediğimi zannederken. Dilim beynimin kontrolünde değilmişçesine benden habersiz konuşmuştu.

Onur gülümsedi ve ben kalakaldım. Nereye gideceğimi bilemedim. Çıkıp gitmek istemiyordum ama kalmam da saçmaydı.

"Yorulmadın mı?" dedim biraz daha oyalanma isteğiyle. Uykum yoktu ki, çoktan kaçmıştı.

"Şimdi bırakıyordum..." dedi sıkılmış bir ifadeyle. Dizüstü bilgisayarını kapattı. "Hesaplar tutmuyor da, zorluyor beni."

"Neden bu kadar istiyorsun ikinci şubeyi? Para sıkıntın mı var?"

"Paradan değil..." dedi bu sefer kâğıtlarını toplarken. "Ailemin işi, aşkla, sevgiyle başlamış güzel bir iş. Büyütmek, başka insanlara da iş fırsatı sağlayabilmek istiyorum." Başını yana eğmiş, imalı, tuhaf bir gülümsemeyle bakmaya başlamıştı. "Paragöz bir adam gibi mi görünüyorum?"

"Yok, canım, nereden çıkardın?" dedim gözlerimi kaçırarak. Oyalanmak için bakışlarımı kitaplıkta gezdirdim. Sadece kitaplar yoktu dolapta, dikkatimi çeken geniş rafta duran plaklardı. Düşünmeden elime aldım epey eski duran plaklardan birini. Üzerindeki yazılar çoktan silinmişti.

ÇİFTE KAVRULMUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin