Acı acı yutkundu. Bu sefer gitme demeyecekti biliyorum. 

"Git o zaman." dedi ve arabayı çalıştırdı. 





Eve bıraktı beni. Aliyle kavga ettikten sonra kalbimde oluşan o boşluğu, tüm vücudumda hissediyordum. Arabada hiç konuşmadık. Bu sefer havaalanını basıp, beni kaçırmayacağını bildiğim halde gidiyorum dedim. Her şeyi bitirdiğimi bile bile gidiyorum dedim. Yarında son kere okula gidip, kendimce herkese hoşçakal diyecektim. İnternetten biletimi aldım. Ve sadece buraya geldiğimden beri yaşadığım şu iki haftayı düşündüm. Geçirdiğim en iğrenç ve en güzel iki haftaydı. Güzelliği daha ağır basıyordu sanırım. Bu şehirde son kez uyumak istiyorum.Babam yaptıklarımı öğrendikten sonra İzmire tatile bile gelemeyeceğim. Kordondaki o tatlı deniz kokusunu, dünyanın en güzel midyelerini ve Ali'nin gözlerini unutmak istemiyorum. Giderken çantama koyup, götürmek istiyorum. Ali'nin kokusunu saklamak istiyorum. Ama her istediğimiz olmuyor değil mi hayatta? Mesela olsa gitmezdim.



İzmirde ki son günüme uyandım. Üzerimi giyindim ve bir şey yemeden okula gittim. Okula giderken her sabah yürüdüğüm sokakları hafızama kazıdım. Sokağın başındaki park, hemen yanında işe gidenlerin kahvaltı yaptıkları şirin çay bahçesi, karşısında yaşlı bir teyzenin işlettiği bakkal... Sanırım özleyeceğim.

Okula geldim ve boş banklardan birine oturdum. Henüz tek tük insanlar vardı. Çünkü saat erkendi. Çantamdan kulaklığımı çıkardım ve müzik dinlemeye başladım.

İnsan mutsuz olunca sözleri, mutlu olunca sadece şarkıyı duyuyormuş diyorlar. Sanırım öyle. Bazıları hala Kuzey'in afişine bakıyor ve onun hakkında konuşuyordu. Bazıları kahvaltı yapıyor ve gülüyordu. Can, hızla yanıma gelip oturdu. Bende kulaklığımı çıkardım. 

"Naber kanka?"

"İyi."

"İyi mi? Uzaktan bakılınca enkaz gibi görünüyorsun, yakından ne sen sor ne ben söyleyeyim." 

"Can, ne var?"

"Tamam tamam, atarlanma. Şu afiş olayını bir kaç hoca sordu bana." 

"Sen ne dedin?"

"Senin ismini vermedim tabiki." dedi ve yanağımdan makas aldı. Gözlerimi devirdim. 

"Cidden ne oldu sana? Bok gibi görünüyorsun."

"Saol." dedim ve çantamı alıp, ayağa kalktım. "Sonra anlatırım, sınıfa çıkıyorum." 

Başını salladı ve bende okula yürüdüm. Can aslında iyi bir çocuktu. Ama şuan kimsenin neşesini enerjisini kaldıramıyordum. 

Sınıfın kapısından girdiğim an, içime öküz oturdu. Berille Ali bizim sınıfta dip dibe konuşuyordu. Sadece ikisi. Düşünmeden arkamı döndüm ve sınıftan çıktım. Ali'nin de arkamdan gelip, durumu açıklamaya çalışacağını düşündüm. Ama o, sanki görünmezmişim gibi davrandı. Çok salağım. Sonra birden koridorun ortasında durdum. Ben neden kaçıyordum ki? Onlar benim canımı yakamaz. Kimse beni üzemez. Çantamın kolunu sıktım ve hızlı adımlarla sınıfa geri döndüm. Bıraktığım gibi hala dip dibelerdi. Onlara bakmıyormuş gibi yapıp, sırama oturdum. Telefonu elime alıp, ekran kilidini açıp kapatmaya başladım. Bunu yaparken, tırnağımı yeyip, yerimde sallanıyormuşum sonradan fark ettim. Sınıfa geldiğimden beri konuşmadılar. Sonra Beril biraz bana doğru yaklaştı. 

"Canım çıkar mısın? Özel bir şey konuşuyoruz." 

"Canım." dedim, onun sesini taklit ederek. "Sınıf burası, özel odan falan zannettin herhalde." 

Benimle Oynar mısın? (Alsel)Where stories live. Discover now