12. BÖLÜM "Riskler Kumpanyası" (1. Kısım)

22.4K 2.1K 147
                                    

Epey beklettim bu sefer sizi. Birkaç gündür epey miskinlik ettim. Bölümü tamamlayamadım bile. Yarın da işe başlıyorum, sabah 4 akşam 5, halimi siz düşünün. :/ Yine de bölüm yazmaya çalışırım, elimden geldiği kadar haftada bir iki kere olsun, paylaşmak için çalışacağım. :) Umarım beni hoş görürsünüz.

İyi okumalar! :)

Hayat oyunlarla dolu bir dolambaçtan ibaretti, insanların birbirine oynadığı oyunlardan. Masumiyet ancak geçmişin sararmış sayfalarının ardında kalırdı, çocuklukta. Bir daha dönmemek üzere yitip giderdi yetişkinlerin elinden. En masum gördüğüm insanın ardımdan planladıklarını öğrendiğimde bir de bunu öğrenmiştim.

Ama İrem'i Can'a sarılmış derin nefeslerle uyurken gördüğümde yaşayan masumiyetini hissettim. Aptalca olduğunu bildiğim bir yanılgı, düşmek üzere olduğum bir çukurdu bu. Ama onu, titreşen kirpiklerini, birbirine sımsıkı bastırdığı dudaklarını izlemekten kendimi alıkoyamadım. Sürekli, bir dakika daha diyerek, şimdi gideceğim, diyerek dakikalarca onu izledim. Biraz kıpırdandığında uyanacağından korkarak üzerine örtüyü çekip hemen çalışma odama döndüm.

Ve aklımdan çıkmıyordu. Sabah kalktığımda çoktan gitmişti. Aramam gerektiğini hissederek Can'ın sızlanışları arasında telefona uzun uzun baksam da nedense kendimde o cesareti bulamadım. Saçma bir düşünce olduğunun farkındaydım ama sesini duymak, tuhaf, karmakarışık hissetmeme neden oluyordu. Hem niye arayacaktım ki? Not da bırakmıştı nasılsa.

En doğrusu olduğuna karar vererek en sonunda aramadım.

Ertesi gün odamda sessizce bakınırken kendimi sorgulamadan duramıyordum. Bu liseli halleri, bu karmakarışık ruh durumu, sürekli İrem'e kayan aklım hayra alamet değildi. Ayaklarımın onun odasına çekilmesi, kapısını çalıp onunla konuşma isteğim bastırılamaz bir haldeydi.

Güvendiğim, benim düşüncelerimi tersine çıkaran, bir inatla işe alıp artık iyi yaptığımı hissettiğim stajyerim... Ona birkaç şey öğretebilirsem, yolunu açabilirsem mutlu olurdum. Hem zengin bir aileye sahip olmaması bir dezavantaj oluşturmazdı onun için. Bu hırsı ve inatçılığıyla önünde kimse duramazdı. Belki de tüm karmaşam bundan kaynaklanıyordu. Birinin sorumluluğunu, sadece bugününün değil, geleceğinin sorumluluğunu da almış olmanın karmaşasıydı bu.

Aklıma yatmıştı.

Odamdan çıktım, nereye gittiğimi ben de bilmiyordum ama tam o sırada o da odasından çıktı. İşteyken asla bağlamadığı mor saçları, kırmızı rujunu eksik etmediği ukalaca kıvrılmış dudakları ve leylak kokusu ile...

"Günaydın..." dedim ellerimi ceplerime atarken. O çoktan yanıma gelmiş, elindeki mavi dosyayı bedenine yaslarken gök mavisinden daha açık, toz maviden biraz daha koyu bakışlarını gözlerime dikmişti.

"Günaydınlar Onur Bey..." derken sesi hep olduğu gibi kinaye doluydu. "Pek iyi görünüyorsunuz."

"Gayet iyiyim. Umarım sen de iyisindir."

"Gayet iyiyim. Tabi, siz yeğeninize baktırdıktan sonra aramaya tenezzül etseydiniz, nasıl olduğumu çoktan öğrenmiş olurdunuz."

Az önce fena bir gönderme, ağır bir sitem altında kalmıştım. Gözlerimi iri iri açıp ona bakarken, İrem istifini hiç bozmuyordu.

"Sen bana trip mi attın?" diye sordum kendimi alamadan.

"Trip mi?" dedi omzunun üstünden bir bakış atarken bana. "Ben trip falan atmadım."

"Hayır..." dedim cebimden çıkardığım sağ elimin işaret parmağını sağa sola sallarken. "Basbayağı az önce trip attın."

"Hayır..." derken beni taklit etmişti. Altta kalmazdı ki... "Ben sana trip atmadım. Bu benim haklı sitemimdi."

ÇİFTE KAVRULMUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin