4. BÖLÜM "Diktatörün Stajyeri (1. Kısım)

27K 2.2K 103
                                    

Bölüm kafamda hazır olmasına rağmen bir türlü yazamadım. :/ Bu kadar yazabildiğime şükrederek paylaşıyorum. Wattpad de epey uğraştırdı, umarım bildirim gelir sizlere...

 İyi okumalar. :)

Güne başlarken ne düşündüğümüzden daha çok günün sonunda o yirmi dört saate dair hatırladıklarımızın önemli olduğuna inanıyordum. Çünkü düşündüğümüzün çok ötesinde yer alan olaylar yumağına kapılabiliyor, sabah uyanırken aklımızda olanları unutacak kadar uzaklaşabiliyorduk. Bu düşüncem de yanılmadığımı bir kere daha görmüştüm.

Her zamanki rutinimi gerçekleştirmek için uyandığım günü yaşamaya koyuldum. Lacivert takımımda karar kıldım. Erdem'in önceden yadırgadığı, sürekli bulaşmaktan geri kalmadığı gür saçlarımı ellerimle arkaya doğru iteklerken gün içinde kendi özgürlüklerini ilan edeceklerini biliyordum. Kirli sakalımın üzerinde gezdirdim elimi. İyi hissediyordum. Ama tuhaf bir hissin de yanı başında durduğunu fark edebiliyordum. Anlam verememiştim.

Arabama ilerlerken adımlarım sertti. Bu sert adımları yıllar önce kazanmıştım. Lokantanın başına geçen, babasının koltuğunu ele almış Onur Derman haline geldiğimde. Ablam Oya ailesini kurmuştu, abim Oğuz kendi işinin başındaydı, Ozan da onlar gibi kendi yolunun yolcusu olmuştu. Ama ben öyle değildim. Babamın istediği adam olmak, bizi bu fırsatlarla buluşturan lokantanın başına geçmek istemiştim. Ama insanlar farklı anlamlar bulmakta gecikmiyordu. Fransa'da gezmiş tozmuş, gününü gün etmiş, sonra hazırda bekleyen işin başına geçmiştim birçoğuna göre. Herkes birkaç aydan fazla idare edemeyeceğimi söylüyordu. Koca bir işletmeyi yönetmek kolay iş miydi? Çalışanlarımın bile benden yana pek bir beklentisi yoktu. Çok sevdikleri patronlarının gidişine üzülüyorlardı işte.

Bana inanan birkaç insandan biri, o zamanlarda şef yardımcısı konumunda çalışan Erdem'di. Bana desteğini, güvenini hissettirmişti. Babamdan eksik kalır yanım olmadığına inandığını söylemiş. "Sert adımlarla yürü patron, herkes adımlarında inancı hissettin. Eninde sonunda o adımlara alışacaklar ve güvenecekler." demişti. Bunu sadece mecazi almamıştım. Duruşumu dikleştirmiş, adımlarımı sertleştirmiş, işime daha büyük bir özenle sarılmıştım. Babamın güveni için bu şarttı. İnsanlara yanıldıklarını göstermek istiyordum ve zor olsa da başarmıştım.

Lokantaya vardım, güvenlik görevlisi Selman'la selamlaştım, karşılaştığım insanlara gülümserken onların saygıyla selamlarını aldım. Odama geçtim ve işlerime daldım hep olduğu gibi. Kağıtların arasında yüzerken kendimi olmama gereken yerde hissediyordum. Ben buradaydım, patrondum, sorumluluklarım vardı ve çalışmalıydım.

Ta ki o gelene kadar... Kapıdan girip mor saçlarını savurduğunda ilk anda tanıyamasam da tuhaf bir maviyle bezeli gözlerini, ukala surat ifadesini çıkarmıştım. Üzerime vişne suyunu boca eden garsondu. Önemsememiştim, çünkü sıklıkla karşılaşılır bir durumdu. Benim de benzer durumlarda insanlardan af dilediğim olurdu ama herkes mükemmel davranmak zorunda değildi. Makine değildi insanlar, hata yapabilirlerdi.

Diğer yandan kadının birkaç gün içinde saçlarının rengindeki değişime anlam verememiştim ama ne haddimeydi? Eskitme kot pantolonu, salaş tişörtü de onun tamamen farklı görünmesine sebebiyet veriyordu.

Geliş sebebi ise şaşırtıcıydı. İş istiyordu, çünkü onunla çarpışmamızda beni suçlu ilan etmişti. Anlaşılan patronu benim kadar hoşgörülü davranmamıştı ve kovulmuştu. Karşımda durmuş, kendinden gayet emin, benden iş istiyordu.

Herhangi bir çalışan eksiğim yoktu, olsa bile İrem'le ilk karşılaşmamızda üzerimden boşalttığı vişne suyunu hesaba katarak işe alınmasını uygun bulmazdım. Nitekim bunu kendisine de ifade ettim ama inatçı keçinin tekiydi. Sürekli aynı şeyi tekrar ediyordu. Ona iş vermek zorundaydım!

ÇİFTE KAVRULMUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin