1. BÖLÜM "Çarpmak, Çarpılmak, Çarpışmak"

Start from the beginning
                                    

"Aaaa... Böyle dersen, üzülürüm. Üzülürsem de Zeki'ye söylerim, görürsün."

"Küçük çocuklar senden daha akıllıdır. Hareketlere bak."

"Sen kendine bak, huysuz."

Burak Sercan'la ellerindeki boş tepsilerle geldiklerinde ben Rana'ya saldırmak üzereydim.

"Sakin Rocky. Seni sinirlendirmek için yapıyor."

"Sabrımın sonuna geliyorum artık! Allah bana bunu sınav diye mi verdi, anlamıyorum!" Öfkeyle yanlarından ayrıldığımda içimden hakaretler etmemi engelleyemiyordum. O sırada o kadar dalmıştım ki karşıma çıkan, yetmiyormuş gibi ağır adımlarla geri geri gelip aniden dönen kocaman vücudu fark etmem güç olmuştu. Bu fark ediş ise geçti, çünkü çoktan elimdeki tepsiyle bodoslama adama çarpmıştım. Bardak yere yuvarlanırken adama kollarını iki yana açıp kalakalmıştı.

"Dikkatli olsana..." dedim kendimi tutamadan. Zaten hali hazırda yüksek olan sinirim gerekeni yapmamı engellemişti.

"Bunu ben söylemeliydim sanki." derken adamı sesi sertti.

"Geri geri yürüyen ben miydim?" Eğilip bardağı yerden aldım öfkemi zapt edemezken rana'ya olan tüm hıncım adamın üzerinde toplanmıştı. "Ne tipler var. Garsonuz diye haklı bile olsak özür dilememiz mi lazım? Adama bak!"

Geriye dönerken koşturarak olay yerine gelen Zeki Patron'la karşılaştım. Bana öfkeyle bakarken "Ne yaptığını zannediyorsun sen?" diyordu. Bense umursamadım. Rana'ya doğru ilerlerken onun küçümseyen bakışlarına maruz kalmaktan kaçamamıştım.

"Yolun açık olsun tatlım." dedi elimden bardağı kaparken, haklıydı.

Zira çok geçmeden patron beni odasına davet etmişti bile. Ben de kaderime razı gittim. Bir yanım memnundu da zaten çok dayandığım bu yerden kurtulacak olmama, diğer yanım evdeki faturaların, beceriksizliğim üzerine nutuk çekecek Tunç'un hesabını tutmaya başlamıştı bile.

Odaya vardığımda Zeki hiç de uzatmadı, kovuldun, dedi tek seferde, yüzüme bile bakmadan. "Seni yeterince idare ettim. İş arkadaşların, hatta ben bile yetmedim, müşterilere sarmaya başladın."

Sesimi çıkarmadım. Zaten bin defa benzer diyalogları yaşamıştık. Ne yapabilirdim? Ben çoktan vazgeçmiştim.

Üstümüzü değiştirdiğimiz küçük odaya girdiğimde ardımdan Sercan gelmişti bile. Bana adeta acıyan gözlerle bakarken bu bakışlarını umursamadım. İşten kovulmak rutinimdi, bende bir etki yapmaz olmuştu artık. İnsan bir yerden sonra adeta nasır tutuyordu.

Duvara yaslanmış, toparlanmamı izlerken beklemediğim sözler çıktı ağzından.

"Kimin üzerini suladın biliyor musun?"

"Kimmiş?" dedim beyaz ama artık kırmızı lekelere sahip gömleğimi çıkarırken.

"Onur Derman. Adamın güzel bir lokantası var."

Şaşırmıştım. Ama daha önceden tanıdığım bir isim de değildi.

"Sen nereden biliyorsun?"

"Bir süre önce garson aradıklarını işitip başvurmuştum. Ama adam ince eleyip sık dokuyor, kabul etmemişti beni. Oradan biliyorum. Ortamı güzel, aşçıları falan çok övülüyor. Epey de iş yapıyor. Ama sen onun yüzünden kovuldun bir yerde."

Haklıydı, orada durmasa ben de çarpmazdım!

Çantamı sırtlanırken kapıda Burak'la karşılaştım. Samimi olarak üzüldüğünü bakışlarından anlamıştım. İyi bir arkadaştı benim için. Orada çalıştığım sürede katlanmamı sağlayan tek insandı.

Sımsıkı sarılırken kulağıma fısıldadı.

"Ne zaman yardıma ihtiyacın olursa, bir telefon uzağındayım Mor Saçlı."

Geriye çekilip içten bir gülümsemeyle baktım.

"Şansımı çok zorladım değil mi?" Başını salladı. "Zaten gidesim vardı. Nasılsa iş bulurum."

"Sen bulursun, zorla alırsın işi." dedi göz kırpıp.

Kapıdan çıktığımda ise Sercan'ın hafiften imalı sözleri dönüyordu aklımda. Bir de Burak'ın işi zorla alabileceğimi söyleyen sözleri. Onur Derman... Adam lokanta sahibiydi ve sayesinde kovulmuştum.

O zaman bunu telafi etmek zorundaydı.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
ÇİFTE KAVRULMUŞWhere stories live. Discover now