On kişilik bir ekip, İstanbul'un en şık ve elit mahallelerinden birine giderek akşam yapılacak kokteyl için hazırlıklar yapıyorlardı. Bu gece villada yapılacak olan doğum günü partisi için, özellikle bir otelle anlaşılmış ve garsonları ve barmenleri eve çağrılmıştı. Sabahtan beri evin içinde büyük bir koşturmaca vardı. Sorumlular yapılması gerekenler için büyük bir titizlik ve baskı uyguluyorlardı garsonlara. Masaların kusursuz bir şekilde hazırlanmasını sürekli söyleyerek çalışanları bıktırıyorlardı.
Hava kararmaya başladıkça, telaş ve koşturmada artıyordu. Ancak işin en büyük kısmı çoktan bittiğinden sorun edecek hiçbir şey görünmüyordu. Solon ve havuz başındaki alana yayılan davet alanı davetliler için hazırdı. Şimdiden yorulmuş olsalar da gece henüz başlamış değildi.
" Ben yoruldum" diyerek elini kaldırıp mola işareti veren Halil, arkadaşlarının da kendisini görmesi için bir süre daha olduğu yerde durmuştu.
Onun bu cümlesini duyan herkes sanki düğmesine basılmışcasına durarak, büyük bir rahatlamayla çalışmayı bırakıp mutfağa doğru ilerlemeye başlamışlardı. Büyük ve ferah mutfağın hemen ortasında, granit tezgâh duruyordu. Etrafındaki beyaz sandalyeler herkes için yeterli değildi ama kızların oturacağı kadar sandalye mevcuttu.
" Şu hazırlananlardan uzatın da birkaç lokma yiyelim. Valla bu gün en iyilerini yemek bizim hakkımız olmalı. Bütün gün ayakta servis yapacağız" diyerek büyük kapların içinde duran ve servis edilmesi beklenen aperatiflere uzandı. Ancak elinin üzerine inen şamarla elini geri çekmek durumunda kalmıştı.
Karşısındaki sandalyeye oturan ve elindeki tepsinin üzerinde duran sandviç dolu tepsiyi tezgâha bırakan kıza asık suratla bakmıştı." Onlar bizim yiyebileceğimiz yiyeceklerden değil. Bizim yiyeceklerimiz bu" ve eliyle diğer arkadaşının tuttuğu porsiyonluk pudingleri işaret etti " Ve bunlar ne yazık ki." Sonra da tepsiden bir sandviç alıp ona uzattı.
" Nisa, kızım sen ne tür bir insansın ya? Birkaç tane yesek ne olur sanki? Batacak değiller ya" diyerek mızmızlandı ancak yinede kendisine uzatılan sandviçi aldı.
" Olmaz Ece. Burada her birimiz birkaç tane yersek ne olur bilmiyor musun? Evet, bizim yediklerimizle batmazlar ama zenginleri bilirsin. Para çoğaldıkça kalpleri fakirleşiyor. Boş yere azar yemek ister misin?" sandviçleri diğerlerine dağıtmaya başlamıştı.
O sırada içecekler de gelmiş ve elden ele dağıtılmaya başlanmıştı." Haklısın, boş yere azar işitip ağız tadımız bozulacağına bunlarla idare etmek daha mantıklı" dedi açtığı sandviçten bir ısırık alırken. Bu hareketi diğerleri tarafından gülüşmelere neden olmuştu.
" Bu işin kötü yanları var ama iyi yanları da var. Lüks bir otelde çalışmıyor olsak, böyle evlere ve böyle partilere nasıl gelirdik?" Derya'nın düşünceleri hiç biri için yeni değildi. Bunu sık sık söyler ve diğerleri tarafından eleştirilirdi. Çalıştıkları yer dolayısıyla üst düzey kişilerle oldukça fazla karşılaşıyorlardı. Ancak kendilerine iyi davrananlar, onların da bir insan olduğunu hatırlayanlar da yok değildi. Ama istatistiğe vurulduğunda yüzdesi çift haneye bile çıkmıyordu.
Halil, kahvesinden bir yudum alarak rahat bir şekilde tezgâha yaslanmıştı. " Görende seni onur konuğu olarak davet ettiklerini sanacak. Biz burada sadece ayak işlerini yapan biriyiz. Onlar emredecek, eğlenecek, yeri geldi aşırılıklar yapacak ama biz saygılı bir şekilde boyun eğerek işimize devam edeceğiz" dedi düz bir ifadeyle.
Derya ne kadar gösterişten hoşlanıyorsa Halil o kadar nefret ediyordu. İkili, bu konu hakkında devamlı tartışır ve diğerlerine eğlenceli bir ortam oluştururlardı. Ve bu konuşmayı duyan herkes ilgiyle onları izlemeye başlamışlardı bile. Eğlence geliyorum demişti sonuçta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZOR AŞK SERİSİ_1 NEFRETTEN KALBE
RomanceEn büyük aşklar nefretle başlar... Kalbi nefretin ateşiyle yanıp kavrulan, kendi dışında hiç kimseyi umursamayan, bencil, kibirli ve tüm hayatını daha iyisi olabilmek için feda etmiş taş kalpli bir adam... Sevgi dolu bir yuvada büyümüş, sevgiyi tüm...