Saçmalamak

1.4K 111 10
                                    

alburta adlı kişiye ithafen

Gözlerimi kapatmış, ruhumu teslim etmiş, bu kokuya hâkim olmuşken.. Bu seste neyin nesiydi böyle? Gürültülü bir ses beni uykunun kollarından çekmek isterken, ısrarla uyanmayı reddediyordum. Ben huzurun kollarındayken, neden bana bu işkenceyi yapıyorlardı ki?

"Deniz? Deniz uyan.."  şuanda hâyâl görüyordum kesin, Toprak'ın sesi kulaklarımdaydı, oysa bu imkânsızdı. Ben şuanda evimde, odamda, yatağımda uyuyordum ve rüyalarımda bile onu görmeye başlamıştım. Her ne kadar ilk başta bu gürültüden rahatsız olmuş olsamda, şuan sırıttığıma emindim.

"Ahhh göründüğünden daha mutlusun sanırım, uykunda bile gülüyorsun." âşık olduğum ses tonundan bunları duymak, rüya olsa bile utandırıcıydı.

"Kızım uyan artık, ne ağır bir uykun varmış." bir anda sarsılmaya başladım, ve bu ses rüya olamayacak kadar yakından gelmeye başlamıştı. Kendi kendime mıldandığımı farkeder olmuştum ama yine de uykuma ihanet edip uyanmadım. Ama iki adet güçlü kollar sayesinde sarsılıyordum, en sonunda mecbur kalarak tek gözümü aralayıp etrafı, olanları idrâk etmeye çalıştım. Toprak'la göz göze gelince sanırım yeni uyanmaya başlamıştım. Burada, Toprak'ın kucağında uyuyakalmışım. Tek elimle gözlerimi kaşıyıp konuşmaya başladım.

"Bu seste ne?" elini kaldırıp telefonumu gösterdi, ohaaa arayan annemdi. Hızla doğrulup,

"Saat kaç?"  diye sordum telaşla,

"Şuan saat 11-45."

"Ne ne ne? Ya sen neden beni uyandırmadın, annem ağzıma sıçacak. Offf ya ben şimdi ne diyeceğim ona, ya ben bittim valla bak bittim. Ya Toprak ver telefonu." hızla telefonu elinden çekip daha fazla çalmasına izin vermeden açtım.

"Efendim anne?"

"Kız sen nerdesin? Kız saat kaç oldu niye gelmedin daha? Valla sen beni öldüreceksin, o patronun yanındasın dimi?"

"Ya anne ne patronu ne alaka ya?"

"Başka nerede olacaksın?" dedi bağırmaya devam ederek.

"Hayır anne cafedeyim." inşallah bu yalana inanırdı.

"Başkası yok mu o cafede, sen niye bu kadar geç saate kalıyorsun. "

"Var anne olmaz mı, ama çok kalabalık."

"İnsanların ne zoru varda bu saate kadar cafelerde dolaşıyorlar."

"Anne insanların evi yanmış, itfaye evi söndürene kadar cafeye gelmişler. Yazık üşüyorlar, bir fincan kahveden mahrum mu kalsınlar?"

"Sus kız yalan söyleme, yaz günü neden üşüsünler."

"Ama anne yangın olmadan evlerine sel basmış, hepsi ıslanmışlar o yüzden üşüyorlar." bunu diyince Toprak gülmeye başladı hemen hızla elimi ağzına kapatıp onu susturmaya çalıştım. Ciddi anlamda istesem bu kadar saçmalayamazdım.

"Ayyy valla mı kız?" Allah'ım inanmış mıydı?

"Tabi anne ne sandın, yazık insanlara o kadar perişanlar ki, onlara acıdığımızdan cafeyi kapatamadık, oturduk onlarla dertleşiyoruz." ben bu yalanları sıralarken,  Toprak'ın gülmekten gözünden yaş gelmeye başlamıştı.

"Aferin kızım sana, sen kal onların yanında, onlarla ilgilen, işin bitince gelirsin yavrum." sesimi olabildiğince duygusallaştırıp,

"Tamam annem, bu mazlum insanlar evlerine kavuşunca bende eve geleceğim." bunu diyince Toprak daha şiddetli gülmeye başladı, yaaa şimdi yalan söylediğimi anlayacaktı.

Kahve PrensiWhere stories live. Discover now