Şizoya Bağladık

1.7K 111 15
                                    

Medyada arkadaşımın yapmış olduğu kapak var, ellerine sağlık canım,  çok güzel olmuş. :) bölümü kapağı yapan arkadaşıma ithaf ediyorum. :)

gul-rose adlı kişiye ithafen

Son zamanlarda buna kanaat getirmiştim, ciddi anlamda mutlu olmak bize göre değildi. Tam herşey yoluna girdi derken, bunca sır çıkmıştı ortaya. Toprak, onun cidden her olumsuzluğu üzerine çektiğine inanıyordum, bu olanların başka bir açıklaması olamazdı çünkü. Ahhh acılarını bile sevdiğim adam, elimde olsa hepsini kendi üzerime alırdım. Onun suratının asılmasına bile tahammülüm yokken, bunca acıyı yalnız başına katlanmasına nasıl musade ederdim. Babasının yaptıklarını anlattığı zaman ne kadarda çok acı çekiyordu, gözlerinde saf hüznü görmek ciddi anlamda tarif edilemezdi. Ben nasıl onu iyileştirececektim? Nasıl biraz daha iyi hissetmesini sağlayacaktım?

"Kaç gündür telefonumu bile açmıyor? Cidden kardeşlikte yalan." Eren huysuzlanarak başımda konuşuyordu, yine mızmızlanmaya bayılan Eren. Bu serseri cidden çocuk gibiydi.

"Şu sıralar pek iyi değil, en fazla iki güne cafeye geri döner." dedim onu aydınlatmak isteyerek. Ama ben bunu diyince dahada siniri bozuldu.

"Şuna bak sen, benim telefonumu bile açmıyor, sen herşeyden haberdarsın. Adalet mi lan bu? Sekiz yıllık kardeş bir sevgiliye bu kadar kolay satılır mı?"

"Ahh Eren, saçma sapan kıskançlık yapma!  İyi olsa telefonunu açmaz mıydı?" dedim onu azarlayarak, bu gereksiz kıskançlığı sinirimi bozmuştu çünkü.

"Kızım valla bu Toprak sana iyi bağlandı, beni bile sallamıyor artık." bunu imâyla söylemişti, bende laf sokmaktan kendimi alıkoyamadım.

"Seni ne zaman salladı ki?" dedim göz devirerek. Bunu diyince dudaklarını sarkıtıp konuşmasına devam etti.

"Oysa ki sen benim Deniz'imdin. Sen bile beni sattın." bu dediği cidden gülümsetmişti. Bu çocuğun hiç büyümeyen hâlleri beni öldürücekti. Gidip  yanağını sıkıp,

"Oğlum ben senin baldızın sayılırım, satmakta ne demek?" bunu diyince yüzünde muzur bir sırıtış belirdi ve konuşmaya devam etti.

"Şuanda Toprak bu hâlimizi görse ikimizde siker biliyorsun dimi?" cidden görse bizi mahfederdi biliyorum. Hızla geri çekilip,

"Sus lan Allah korusun, zaten canı sıkkın, birde bunu görse bize patlar." dedim korkarak. Burda olmadığını bilsem bile etrafa bakma gereğinde bulundum. Eğer Poyraz görse gidip piçliğinede olsa söylerdi, adi herif. Allah'tan oda ortalıkta yoktu, üstüme istemsiz bir rahatlama gelmişti açıkçası, Toprak'tan bu kadar korktuğumu yeni farketmiştim. Vayy be, ben ki, kimseden korkmam, bu adamdan deli gibi korkuyordum.

"Vayyy benim Deniz'ime bak sen, nasılda korkuyor." o böyle diyince sinirle konuşmaya başladım.

"Ne korkacağım lan, o benden korksun." bu dediğime ben bile inanmamıştım Eren sırıtınca teslim olurcasına,

"Tamam şampiyon haklısın, çok korktum."

"Toprak Amerika'ya gidecek mi?" bunu diyince yine yüzüm düşmüştü, gidecek olma fikri bile canımı fazlasıyla sıkıyordu.

"Bilmiyorum." dedim sıkılarak.

" Biliyorsun, Toprak yaklaşık 5 yıldır orada yaşıyor. Oradaki yaşam tarzına alıştı, burası ona göre bir yer değil. Geldiğinden beri fazlasıyla zorlandı."

"Bunları biliyorum." dedim ve derin bir nefes alıp devam ettim.

"Hiçbir zaman benim için burada kalmasını savunmayacağım." dedim ki gerçektende böyle hissediyordum.

Kahve PrensiМесто, где живут истории. Откройте их для себя