Saat Hoşçakalı Gösterdi

1.9K 139 13
                                    

Deniz'in Ağzından

Bu işin sonu nereye gidiyordu? Burda kalarak daha ne kadar kendime eziyet etmeliydim? Belkide hata bendeydi, olaylar daha yeni rayına oturmaya başlıyordu, Toprak'ın hemen beni affetmesini bekleyemezdim ki. Ama gidersemde beni tamamen silmesinden korkuyordum, tamamen silip hayatına devam etmesinden korkuyordum. Ona biraz zaman mı vermeliydim acaba? Ama ne kadar zamana ihtiyacı vardı, ben burdan gidince herşey kendi kendine düzelecek miydi sanki? Son defa, son defa bağırışlarına tahammül edecektim. Bir daha bana git derse, imâ bile etse eşyalarımı toplayıp burdan gidecektim. Göz yaşlarımı silip, oturduğum yerden kalktım. Lavaboya gidip yüzümü yıkayıp biraz olsun kendime gelmeyi diledim. Yüzümü kurulayınca aynaya baktım. Son bir hafta içerisinde ne kadarda değişmiştim. Gözlerim ağlamaktan şişmiş, uykusuzluktan gözlerimin altı mosmor olmuştu. Ciddi anlamda korkunç görünüyordum, dudaklarım iyice düşmüş, ince bir çizgi oluşturmuşlardı. Normaldede beyaz tenliydim ama, her zamankinden daha solgun görünüyordu beyaz tenim. Toprak bu hâlimi bile görmüyor muydu? Benimde acı çektiğim onun aklına bile gelmiyor muydu? Aklımı kaçıracaktım artık, düşünmekten beynim sulanmıştı. En iyisi müşterilerle ilgilenip biraz kafa dağıtmalıydım. Birkez daha aynadaki korkunç suratıma baktım ve lavabodan çıktım.

***

Tam 2 saattir hiç duraksamadan cafedeki bugün müşterilerle tek başıma ilgileniyordum. Cafenin içinde dört dönüyordum resmen. Herkes bu  hâlimi şaşkınlıkla izliyordu ama bu hâl iyi geliyordu bana. İnsanlarla uğraşmak biraz olsun Toprak'ı unutturuyordu bana. En son ki müşteri gidince, yorgunlukla kendimi koltuğa attım. Müşterilerle ilgilenirken farketmemiştim ama, şimdi ne kadar yorulduğumu anlamıştım. Poyraz bana tip tip bakıp konuşmaya başladı.

"Yürüyen ölü gibisin, tipinde kaymış, gözlerin mosmor, hiç uyumuyor musun sen?" hiç uyumuyor muyum? Sorsana bir hiç gözlerini kapatıyor musun? Böyle bir durumda Poyraz olsa hiç siklemezdi bile. Şu adamda ki umursamazlık kıskanılacak seviyedeydi. Bana söylediklerinin üzerine hiç tepki vermeden gözlerimi kapattım. Bir kaç gündür gözlerimi kırpmamıştım bile. Fazlasıyla iyi gelmişti. Ama Toprak'ın sesiyle bir anda irkilip, kendimi ayakta hazır ol vaziyette buldum.

"Sana kovulduğunu söylemedim mi? Neden hâlâ burdasın?" bu söylediğinin üzerine sessiz kaldım, ne diyebilirdim ki?

"Hâlâ söyleyecek bir şeyin mi var?" bunu diyip yüzüme bakıyordu. Belli belirsiz kafamı sallayınca,

"Gel benimle." dedi ve yukarıya çıktı. Bende heyecanla peşinden gittim. Balkona geçip kolonlara oturdu ve bana arkasını döndü. Anlaşılan yüzümü görmek istemiyordu, bu beni fazlasıyla kırmış olsada belli etmedim.

"Sadece 3 dakikan var, ne söyleyeceksen söyle ve defol!" işte bu fazlasıyla kırmıştı. Anlaşılan bu konuşmada bol göz yaşlarıyla sonuçlanacaktı. Ağlayacağımı biliyordum o yüzden hiç engellemeye çalışmadım. Sonrada söylemek istediğim ne varsa konuşmaya başladım.

"İlk başta benim gibi birinden hoşlanacağını düşünmemiştim, hem sen Beyza'ya aşıktın. Bir kadının gözünden bile acaip havalı duruyor, hiç şansımın olmayacağını bildiğim için, erkek olarak kalmak benim için daha iyi olacaktı. Sana kız olsam nasıl olurdu diye sorduğumda, bana artık kızlarla ilgilenmediğini söyledin. Zengin, zarif biriyle evlenip, hem annenin hemde büyük annenin isteklerini yerine getirmek istediğini söyledin." bunları söyleyince yandan dönüp yüzüme baktı. O yüzüme bakarken konuşmak daha zor oluyordu. Ama bugün herşeyi söyleyip, bu olanlara bir son vermek istiyordum.

"Ben kadınsı değilim, güzelde değilim... Eğer kan kardeşi olursak hep beraber oluruz diye düşündüm. Sürekli beraber takılıp, daha iyi oluruz diye düşündüm. Ben bu kadarıyla mutluydum, fazlasında gözüm yoktu." dedim iç çekerek. Göz  yaşlarım tek tek akmaya başlamıştı.

Kahve PrensiWhere stories live. Discover now