Final Bölüm: Percy

829 31 2
                                    


Melez kampına Helios'un güneş arabasında dönüyorduk. Nasıl olduğumdan emin değilim ama bir şekilde Vincent'i de bizle gelmeye ikna ettik. Önce onunla ben konuştum, kabul etmedi. Sonra Piper denedi, ve onu ikna edebildi. Büyükonuş ile bu basit olurdu normalde ama Piper bana büyükonuşun onun üzerinde etkisiz olduğunu söylemişti. Belki de çok bitkindi ve buna karşı koymadı. Herneyse..

Melez kampına vardığımızda çok hoş karşılandık -ki ben Kheiron'un bizi buradan süreceğini zannetmiştim, o ise benden özür diledi-. Romalıları da davet ettik ve Reyna bunu reddetmedi. Mükemmel bir kutlama oluyordu. Herkes şakalaşıyor, eğleniyor, gülüyordu. Hatta Vincent bile bir an için somurtmadan Nico ve Hazel ile konuşuyordu. Benim de gözlerim Annabeth'i aradı. Ama ararken bulundum.

Elleriyle gözlerimi örttü arkamdan yaklaşırken. Bense gülümseyip bir judo hareketi ile onu yere devirdim. O şok içinde bana bakarken de onu öptüm. Sonra da ayağa kalkmasına yardım ettim.

"Umarım mutlusundur yosun kafa, sırtımı fena incittim."

"Hah! Buna tatlı intikam denir!"

"O zaman ben de bunu tatmalıyım." Dedi ve beni yere savurdu. "Ve iş tamam. " dedi ve ellerini silkeledi. Sonra da beni ayağa kaldırdı. Bu kutlama böyle sürdü. Akşam geç olmuştu ve yatma zamanını çoktan geçmişti. Bense gölde yüzüyordum. Yüzmekten sıkılıp çıkmaya karar verdiğimde Annabeth'in elinde bir havluyla kıyıda beklediğini gördüm.

Sudan çıktığımda Annabeth bana dik dik baktı.

"Islanmadığımın farkındasın, değil mi?" Dedim.

"Bu senin için değil." deyince şaşırdım.

"O zaman kimin için?"

"Benim için şapşal, yüzme yarışına ne dersin?"

"Ooo bilmiş kızım, kuralları çiğnediğimizin farkında mısın?"

Beni suya itti ve ardından da suya atladı. "Diğer kıyıya ilk varan kazansın!" Deyince yüzmeye koyuldu. Ben de ayak uydurmak için ona katıldım. Bakın, adil olsun diye güçlerimi kullanmadım, ve kaybettim. Sakın ama sakın bunu Annabeth'e söylemeyin, yoksa egosundan geçilmez.

Ertesi sabah kampçıların büyük bir kısmı kamptan ayrılıyordu. Yazın bittiğinin farkında değilmişim. Herkesin ayrıldığını görmek üzücüydü ama elinde sonunda ben de ayrılacaktım. Sadece Annabeth ile aynı zamanda ayrılmak için annemden izin almıştım. Yani burada iki haftam daha vardı.

Ayrılanların arasında Vincent da vardı ama o otobüse binmemişti. Sırtında bir kapüşonlu pelerin, ve bir çanta vardı. Beni görünce eliyle beni çağırdı. Yanına gittim.

"Nereye gideceksin?" Diye sordum.

"Uzaklara, yalnız."

"Bana.. Sakın bana bunu ciddi ciddi yapacağını söyleme!" Dedim. Açıkçası onun için endişeliydim. Lanetler gerçekleşirlerdi -elinde sonunda- ve bunu bir tanrı veya tanrıça okuduysa binlerce kat daha etkili olurdu.

"Zorunda olduğumu biliyorsun. Öncelikle, o benim her şeyim. Ve eğer onun için kendimi feda etmem gerekirse, tereddütte yer yok. İkincisi, Styx üstüne yemin ettim. Bu olacakların garantisi gibi bir şey. Beni durdurmaman için başka bir neden." Dedi.

"O kutuyu açman senin sonun demek! Ayrıca Manhattan savaşından sonra ona ne olduğunu bilmi-"

"Pandora'nın Tapınağında." Diye sözümü kesti. "Bir lütuf eğer elden çıkarılırsa ve dönmezse, o zaman ait olduğu yere döner. Pandora tapınağı Kayıp Ruhlar Çölü'nde. Bu da beni uzun bir yolculuğa hazırlaması demek. Tanrısal enerjinin yoğun olduğu birkaç bölge var. Biri Mısır'da, diğeri ise İskandinav ülkelerinde -tam olarak tespit edemedim- ve bir diğeri de Manhattan. Kayıp Ruhlar Çölü büyük ihtimalle Mısır'a açılan bir kapı bulunduruyor olmalı. Emin değilim ama bunu hissedebiliyorum, orada büyük bir şey var, beni doğrudan çağıran bir şey. İçimden bir ses bana Kaderlerin beni orada görmek istediğini söylüyor. Umarım anlıyorsundur."

Aslında, anlıyordum. "Sırların en önemlisini çözecek olan o.." Demişti Apollon. Vincent eğer gitmek zorunda hissediyorsa haklıydı. Pandora'nın Kutusu büyük bir güce sahipti. Belki de Aphrodite'in lanetine rağmen ona ulaşmalıydı. Bunu bilemiyordum. Ama onun gitmesi gerekiyordu ve bunu bir şekilde biliyordum.

"Pekala dostum," dedim. "Bana arada bir haber vermeye çalış. Ne bileyim, bir Iris mesajı falan yolla. Beni haberdar et."

"Birçok şekilde, Jackson, sen gerçekten de dost bilebileceğim tek kişisin. Seninle görüşürüz. Ama gitmeden önce, bir hediye vermeliyim. Nico! Zamanı geldi."

Nico kamp ateşinin yanında duruyordu. Vincent onun yanına gitti ve elini tuttu. Sonra da ikisinin etrafında mor bir enerji belirdi. Ben de dahil herkes onlara bakıyordu. Hatta gitmek için otobüslere binenler bile inip onlara baktı. Etraflarında mor toplar dönmeye başladı ve yerin altına girdiler.

Vincent antik Yunanca bir şeyler mırıldandı ve yerden iskeletler çıktı. Sonra da mor dumanlar onların etrafını sardı. Duman dağıldığında karşımızda dostlarımız vardı: Zoe Nightshade, Luke Castellan, Charles Beckendorf, Silena Bienguard, Bianica di Angelo. Kaybettiğimiz dostlarımız karşımızdaydı. En azından belli bir bölümü -ve en önemlileri-. Bir iki saniye sonra bedenler yere yığıldı, Vincent ve Nico diz üstü çöktü. Hemen yanlarına koştum, Vincent'in yanına gittim.

"Hey, ölümden döndürme senin olayın değil miydi? Üstelik yanında hayalet kral da var."

"Bu farklı, kalıcı diriltme çok zorludur. Helios'u dirilten benim, ne olduğunu iyi biliyorum. Onu dirilttikten sonra üç gün bilinçsiz yattım. Ama onlar tanrı değiller, melezler sadece birkaç saatlik dinlendirme gerektirir. Sorun olmayacak, hediyenin tadını çıkarın kahramanlar! Onlar birkaç saat sonra uyanacak, onlarla yakından ilgilenin, şok geçirebilirler." Sonra da bana başıyla selam verdi ve Nico'ya sarıldı.

"Kendine iyi bak, abi." Dedi Nico.

"Sen de kardeşim, Hazel'a sahip çık. Bunu yapabilecek tek kişi sensin."

"Seni hayal kırıklığım uğratmam."

"Biliyorum.." Dedi ve son kez Nico'ya sarıldı. Sonra da bana baktı ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Birkaç dakika sonra da gözden kayboldu. Arkamı dönünce Luke'un hareket ettiğini gördüm. Onun yanına koştum ve kalkmasına yardım ettim. Benden destek alırken bir anda sayıklamaya başladı. "P-Percy?" Sesi kısık ve hırıltılı çıkıyordu. "Neler oldu? En son hatırladığım şey seninle konuşuyor olmamdı... Yani, ölmemden sonra... Sonra da elysiumdayken bir çocuğun beni aldığını hatırlıyorum.. Gerçekten de kafam allak bullak oldu dostum. Neler oldu?"

"Önce biraz dinlen, Luke. Sonra senin için uzun bir hikayem var." Sonra da diğer kampçılar da diğer dostlarımıza yardım etti ve onları büyük eve taşıdık.




HİKAYENİN SONU...

YENİ HİKAYE YAKINDA...




Güneşin YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin