Bölüm 16: Thalia

470 23 0
                                    

Evet, belki Thalia buraya gelirken harika bir cesaret örneği göstermiş ve avcılarıyla buraya gelmeyi kabul etmişti. Pekala, dedi içinden. Bu hayatımda aldığım en berbat karardı.

Öncelikle, buranın havası rezaletti. Nefes aldığı her saniye acı çekiyordu. Hayatta kalmak için çok nektar tüketmeleri gerekecekti ki yanlarında sadece 5 matara kadar vardı. Nico onları bir nehre götürmüştü. Nehir sudan değil de ateşten oluşuyordu ama Nico hiç düşünmeden onu içiverdi. Biraz kıvranıp ciyakladı ama sonra iyi olduğunu söyledi. Bu nehrin suyunun daha fazla acı çekelim diye bizi canlı tuttuğunu söylemişti. Sadece şu içecekle bile Tartarus turu 10/10 aldı(!)

Thalia daha kötüsü olamaz diye düşünüyordu ki şom ağzı devreye girdi. Şuanda ne mi oluyor? Şuanda Ares melezini savaşta kaybettiler, hepsi birer kayaya bağlandılar ve 1000 derecelik kırbaçlarla işkence gördüler. Eğer Hyperion başlarında beklemiyor olsaydı ve saniye başı onları kamçılamıyor olmasaydı belki bir şimşekle oradan kurtulabilirdi.

Ama Thalia en çok da Nico için endişeleniyordu. Yolda yürürken bir anda çığlığı basıp ağlamaya başladı. "Reyna!" Diye haykırırken bayılıverdi. Şimdi ayıktı ama hala ölü gibiydi. Hareketsiz, tepkisiz. İşkenceler bile onu tepki vermeye sürüklemiyordu.

Ve sonra Thalia görmek isteyeceği son yüzü gördü: Vincent Blaze. Kendinden emin adımlarla yanımıza doğru yürüyordu. Hyperion'un yanına geldi. "Bundan sonrasını ben devralıyorum, uzaklaş."

"Neden? Daha yeni yeni ısınıyorum."

"Emirlerimi sorgulama!" Diye bağırdı Vincent. "Bana ters düşmek mi istiyorsun, general?"

"Ha-hayır.."

"O zaman defol!"

Thalia gülmeden edemedi. Sinirleri bozulmuştu ve bu da iyi gelmişti. "Vay be Hyperion! Demek büyük titan generali bir melez parçasından emir alıyor!"

"Şimdi seni-"

"Sakin ol, Hyperion." dedi Vincent. Sonra da bana baktı. Kafamın içinde bir ses duyuyordum. Bana "Sus! Herşeyi berbat edeceksin. Kurtulmak istiyorsan sessiz olmalısın." dedi. Bu kesinlikle Vincent'ın sesiydi. Thalia olanlara pek anlam veremese de denileni yaptı.

"Sen hala neyi bekliyorsun ki? Hadi git artık." Hyperion homurdanarak uzaklaştı.

Vincent iyice uzaklaşsın diye bekledi, sonra da hemen benim zincirlerimi kancalarıyla parçaladı ve bana yayımla oklarımı attı. "Hadi, diğerlerine de yardım etmeliyiz." dedi. Ama ben yayımı ona doğrultup gerdim. "Sana güvenmem için bir neden söyle." dedim.

"Çünkü tek umudunuz benim." dedi. Thalia itiraf etmek istemese de o haklıydı. Yayını indirip diğerlerini kurtardı. Nico hala zayıftı ama Vincent'ı görmek onun hiddetini kat ve kat arttırmıştı ve bu da onu ayakta tutuyordu. "Sevgilimin katili gelmiş beni kurtarıyor. Neden?" dedi.

"Öncelikle, Reyna hayatta. Tüm Jupiter kampıyla beraber derin bir uykudalar. Kabus görüyorlar, sana gösterdiğim gibi. İkinci olarak, bunları yapan ben değilim. Ya benim de tam ben değilim.. Bak, saçma olduğunun farkındayım ama bunca ruh bulundurmak insanı delirtebiliyor ve Olimposlulara olan öfkem de beni savunmasız bıraktı. Sizi buradan çıkarmam gerek. O yüzden acele etsek?"

Nico artık hiddetli değildi. Hatta mutluydu bile diyebilirdim. Tamam anlamında başını salladı ve yola koyulduk. "Sizi gönderebileceğim tek bir yer var, melez kampı. Orada güvende olursunuz."

"Olmaz." dedi Thalia. "Kheiron kamptan ayrılan herkesi hain ilan etti ki biz de ayrılalı bir iki hafta oluyor."

"Öyleyse planınız var mı?" dedi Vincent. "Hangi akla hizmet Tartarus'a uğradınız? Buranın tatil köyü gibi bir havası mı var?"

Güneşin YükselişiWhere stories live. Discover now