Bölüm 11: Reyna

510 21 0
                                    


Jupiter kampını güvenebileceği birine bırakıp oradan gitmeliydi. Erkek arkadaşı Tartarus'taydı ve onun elinden hiçbir şey gelmiyordu. En azından diğer dostlarına yardıma gidebilir ve Nico için dua edebilirdi. Ama bunun için buradan ayrılmalı ve dostlarına yardıma gitmeliydi.

Yani herşeyini bırakmalıydı.. Bu zor bir karardı ama yapması gerekeni de biliyordu. Bu akşam çıkıyordu. Hazırlıklarını tamamlamıştı ve dinleniyordu. Aklını bir türlü Nico'dan ayıramıyordu. Ya ona bir şey olursa? Reyna hiçbir zaman mutlu olamamıştı şu aşk hayatı konusunda. Şimdi ilk kez bu mutluluğa varmıştı ki sevgilisi cehennemin dibine gitmiş! Onunla kalmasında ısrar etmişti ama hayır, bay Di Angelo'nun dostlarına yardım etmesi gerekiyormuş. Reyna da onlara yardım etmek istiyordu, ama bunu belli çerçeveler içinde yapmalıydı ki şimdi onları da yıkacaktı.

Reyna düşüncelerinden sıyrılıp uyumaya çalıştı. Biraz uyuduğuna emindi ki dışarıdan gümbürtü geldi. Reyna hemen hazırlanıp dışarı fırladı.

"Aman tanrılarım..." Diyebildi sadece.

Manzara dehşet vericiydi. Tüm kamp ateşler içerisindeydi. Her yerde cesetler ve kırılmış silahlar vardı. Canavarlar oradan oraya koşuşturuyor, etrafı yağmalıyordu. Savaşçılar ellerinden geleni yapıyorlardı ama o kadar çok canavar vardı ki.. Ve de tüm düzen bozulmuş, herkes hayatı için savaşıyordu. Siviller ne durumdaydı acaba? Reyna iyi olduklarını umuyordu.

Otomaton köpekleri Altın ve Gümüş ile savaş alanına daldı. Ardarda canavar indiriyor, birliklerini toparlamaya çalışıyordu. Dakota yanına geldi. "Efendim, çok kalabalıklar."

"Bu şeyler nasıl oldu da buraya girebildi ki?"

"Emin değiliz. Bir anda yerden fırladılar. Garip olansa, bazılarının ruhtan ibaret olması. Tek darbede dağılıyorlar ama canavarlar kadar tehlikeliler."

"Sivilleri korumalıyız Dakota, birliğinle birlikte bir sığınak oluştur, olabildiğince kişiyi kurtarın ve korumasını sağlayın. Ben size zaman kazandırırım." Önüne çıkan bir drakonun kafasını uçuruyordu o arada.

"Ama efendim-"

"Emirlerimi sorgulama, sadece uygula!"

Dakota evet anlamında başını salladı ve yanından ayrıldı. Reyna onlara zaman kazandırmalıydı. Savaşmaya devam etti, derken Pluton tapınağının önünde bir çocuk gördü. Sadece izliyordu ama savaşçı olduğu da belliydi. Reyna onun kamptan olmadığına adı gibi emindi. Çocuk bi kere yunan kıyafetleri giymişti, ve biz Roma'dayız. Ayrıca o buradaki herkesi tanırdı.

"Hey, sen!" diye bağırdı. Çocuk ona döndü. Gözleri bal rengiydi, Hazel kadar parlak değildi ama rengi kendini belli ediyordu. "Kimsin sen?"

"Ah, sevgili preator, ben birçok isimle anılırım ama siz beni bugün Roma'yı düşüren olarak tanıyacaksınız!"

"Eğer Romalıları yenebileceğini düşünüyorsan ya çok cesursun, ya da çok aptal."

"Bu sözlerin benzerini Helios da demişti, sonra tepesine bir kubbe koydum, insan lafının ardında durmalı, peki siz yapabilecek misiniz?" Çocuğun ellerinden iki parlak kanca çıktı. Çocuk zinciri bana doğru savurdu, kaçındım. Sonra yere vurdu, kaçındım ama oluşan patlama çok sarsıcıydı. Vurduğu yerden mor mor dumanlar çıkıyordu. Dikkatle bakınca bunların ruh olduğunu anladım.

Çocuk Reyna'nın karşılaştığı en hızlı kişi olmalıydı herhalde. Çocuk ardarda zincirli kancaları savuruyor, ne zaman savursa da ya bir patlama oluyor, ya yerden eller fışkırıyor ya da bir ruh savaşçı çıkıyordu. Reyna kolay lokma değildi ama. O da her bir saldırıyı ya savuşturuyor ya da sıyrılıyordu. Derken son saldırı çok ağır oldu. Reyna kendini kalkanla korumuştu ama saf imparatorluk altını tuzla buz olmuştu. Derhal mızrağına davrandı ama çocuk elinden mor bir enerji fırlattı ve o da tarih oldu. Reyna belindeki hançeri çıkardı, çocuksa kancaları tekrar bilekliklerindeki dikenlere çevirdi.

"Eee preator," dedi. "Sırada ne var?"

"Benim düşüşüm Roma'yı durdurmaz."

"Siz tek düşen olmayacaksınız."

"Senin onurun nerede? Eğer yeterince yiğit olsan benimle yumruk yumruğa savaşırdın korkak!"

"Hmm... Ama o zaman kavga çok çabuk biterdi. Size bir teklifim var, eğer adil bir mücadele istiyorsanız tabii." Yerden bir kılıç çıktı. Simsiyahtı ve etrafından güç yayılıyordu. Çocuk kılıcı Reyna'ya uzattı.

"Bu sizin, ve Styx üstüne yemin ederim ki bir numara yok." Aynı kılıçtan bir tane daha çıktı. "Adil bir dövüş için şartlar hazır. Başlayın preator."

Reyna bir saniye bile beklemeden atıldı. Elinden geldiğince güçlü ve hızlı davranıyordu. Ama karşısındaki rakip de onun kadar iyidi.. Belki daha da iyi..

Kılıçlar ortada buluştu. "Size kendimi tanıtamadım, bağışlayın." dedi çocuk. "Ben Vincent Blaze, Hades oğlu, ve sizin sonunuz!" Beni ittirdi. Yere çakıldım. Sonra da üzerime atılıp kılıcı saplamaya çalıştı ama yana yuvarlanıp sol omzunu kestim. Acıyla haykırdı. Kesiğinden dumanlar süzülüyordu.

"İyisiniz preator, ancak bu yeterli değil." Vincent tekrar saldırdı. Ben de karşılık verdim. Kılıçlar tekrar ve tekrar çarpıştı. Ben onu ayak bileğinden yaralamayı başardım, ama o da beni sol dizimden yaraladı. Bacağım uyuştu ama savaşmaya devam ettim. Ama o kadar güçlü vurmaya başladı ki dengemi kaybettim. O da bunu fark etmiş olacak ki beni ayak bileğimden döner bir tekmeyle yere devirdi. Tam doğrulacakken kılıcı tekmeledi ve kendi kılıcını da omuzuma sapladı. Acıyla haykırdım. Kolumu hissedemiyordum, sağ kol tarafımda hissedebildiğim tek şey yanma hissiydi ve çok şiddetliydi. Kılıcı omzumdan söktü, bu daha da acıttı.

Perişan hissediyordum, hareket edecek gücüm yoktu, ya da konuşacak. Sadece nefes alabiliyor ve göz kırpabiliyordum ki bu bile zorluyordu beni.

Vincent beni ensemden kaptığı gibi sürükledi. Bir savaş arabasının üstüne çıktı ve bağırdı. "ROMALILAR! Preatorünüz düştü, kampınız da. Umutlarınız tükendi. Size iki seçenek sunuyorum, katılın veya ölün. Diz çökün ya da sizi kılıçtan geçireyim."

Hayır! Savaşın! Diye bağırmak istiyordu Reyna ama parmağını bile oynayacak gücü yoktu. Buraya kadarmış dedi içinden. Üzgünüm Nico, bu kadarmış.

Derken Dakota ve birliği hareketlendi. "Romalılar boyun eğmez! Son adamımıza kadar savaşırız ve o da ölmüşse kaybetmişizdir! Romalılar, ileri!"

Reyna gururlandı, umutlandı. Ama bu pek sürmedi. Bir ok yağmuru başladı ve Romalıların yarısı olduğu yere yığıldı. Diğerleri kalkanlarıyla kendilerini savundular ama bu sefer de canavarlar ve ruhlar baskı yaptı. Çok geçmeden herkes ya ölü, ya da mağlup edilmişti.

Reyna ağlıyordu. Çünkü yapabildiği tek şey buydu. İlk defa bu kadar çaresizdi. Elinden onları kurtarmak için hiçbir şey gelmiyordu. Vincent onun kulağına eğildi. "Manzaranın tadını çıkar, preator. Evinin yanışını seyret. Bu senin dünya gözüyle gördüğün son şey olacak." Sonra da Reyna'yı arabaya yasladı. Dostlarının nasıl kılıçtan geçtiğini görünüyordu. Gücünü toplayıp, "Beni de öldür!" diye bağırdı. "Bırak da öleyim, bırak da onlara katılayım!" dedi.

"Yakında, preator. Ama acı çekmenizi istiyorum. Son kez manzaranın tadını çıkarın, zaten yakında ruh bedeni terk eder." Vincent arkasını dönüp yürümeye başladı. Reyna sadece ateş, ceset, ve yıkılmış bir yuva görebiliyordu. Herşeyini kaybetmişti. Evini, dostlarını, Nico'yu... Ona bir özür borçluydu, ona kendine dikkat edeceğini söylemişti, yapamadı. Kimseyi kurtaramamıştı.. Herşey bitmişti... Sonra yavaşça gözlerini kapadı, sessizce ağladı. Bir anda nabzı yavaşlamaya, nefes alması yavaşlamaya başladı. Son nefesini vermeden önce "Elveda Nico, elysium'da görüşürüz." Dedi. Sonra da herşey bulanıklaşıp silikleşti..









Güneşin YükselişiWhere stories live. Discover now