"Şu an doktorun ne dediğini bilmiyorum ama Hunter pes etmez. Eğer, bizi kandırabilirse o yarışa çıkar ancak," ardından omuz silkti. "yine de ona soracağım."

Yetkili elindeki kalemiyle arka alanın diğer ucunu gösterdi, etrafa yayılmış ufak bir topluluk vardı, yan yana dizilmiş masalar ve arkalarında üç adet büyükçe donanımlı karavanlar. "Şurada olacağız," dedi başıyla da gösterdiği yöne bakarken. "eğer bilmemiz gereken bir şey olursa söylemekten çekinmeyin." aynı kalemle başını kaşıdı. "Bay Hodan için iyi bir araba hazırlayacağız, katılabilme ihtimaline karşı."

Peter adamı başıyla onayladı. Ardından adamın uzaktan Hunter'a başıyla selam vermesini izledi ama gidişini izlemek yerine arkadaşının yanına döndü.

Hunter'ın sırtı, kazada yamulmuş bir demir parçasına çarptığı için morarmıştı, içten bir hasar yoktu ama bir süre Hunter sırtını yumuşak yerlere koyması gerekiyordu. Sırtına bir tür krem süren hemşire de Crystal'ın yakıcı gözlerinden korkarak sürmüştü asit türü kremi; eh, Hunter'ın canı yanmıştı o mentollü krem yüzünden.

Bacağı içinde iki adet dikiş atıldı ve sarıldı, bacağının iki yanından da aşağıya doğru inen uzunca çizikler vardı, birisi ince, diğeri daha derindi. Ama ciddi zedelenme ya da kırık yoktu. Hodan'ın Kızıl Kız'ı gitmeden önce son görevini de yerine getirmişti, sürücüsünü iyi korumuştu.

"Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum," Hunter doktorun çadırdan çıkmasını bekledi. "örümcek. Adamları bekleseydik bu kadar şanslı olmayabilirdim."

"Sorun değil," diye göğüs şişirdi Parker. "beklemeyi göze alamazdım."

Crystal, Peter'a yandan sarıldı. "Kahramanlık için maskeye gerek yokmuş demek ki Peter, sen böyle de kahramansın." ardından örümceğinin yanağına histerik bir öpücük bıraktı.

Ryan sadece izledi. Peter ona gülümsedi. Ryan karşılık verdi.

Öte yandan;

Kaykay pistinde öpüşen biri sarışın biri bereli, ikisinde de fırtına ve tsunami estiren iki Northwood'lu vardı.

Jordan ve Rogers.

Blake kızarmış dudaklarını Dylan'ın dudaklarından çekti, ikisi de soluk soluğaydı. Dylan ilk kez utandı, Blake'in altındayken nasıl göründüğünü deli gibi merak ediyordu, aynı şekilde nefes alıp almadığını da.

Çünkü... o... Blake ile öpüşmüştü işte.

Aklına ilk gelen şey, Blake'in dudaklarında vazgeçilmez bir tat olduğuydu. Aslında bu dondurmadan da olabilirdi, olmamasını diledi. Sadece bu tadı almak için Blake'i öpebilirdi.

Blake ise... zincirler. Zincirleri kırdığı için şu an gökyüzünde hissediyordu. Bunun başka bir açıklaması yoktu. Öyle ki, bunu yaşayana kadar Dylan ile öpüşmenin hayalini bile kurmamıştı. Sadece, çizmişti. Okulda tanıştıklarından, Dylan'a verdiği çizimlerden beri sadece çift çizimleri çizmişti.

Dylan gözlerini yine Blake'in aralık dudaklarına indirdi, ardından kendi dudaklarının üstünde dilini gezdirdi. "Damla sakızı ve..."

"Sabah ağzıma karadutlu şeker atmıştım." diyerek omuz silkti.

"Güzel birleşim."

"Puding yapabiliriz."

Dylan ağzından aldığı nefesi yine ağzından verdi, Blake limon ve damla sakızı kokusunu alınca gözlerini kırpıştırdı.

"Ne- ne zamandan beri?" diye sordu Dylan. Hala üst üsteydiler, Blake sol dirseğini Dylan'ın başının hizasına koymuş ve kendisini desteklemişti, Dylan ise bir dizini yukarı kaldırmış, ayağını Blake'in belinin hizasında yere sabitlemişti, dışarıdan bakıldığında sanki spor ayakkabısı reklamıydı.

Rogers And StarkWhere stories live. Discover now