25.BÖLÜM : "OYUN"

6.5K 483 33
                                    




3 hafta sonra...

"Iki orta şekerli kahve" dedi kadın hafif tebessüm ederek. Son rütüşü yapıp buradan çıkmak istiyordum. Yorgunluk bedenimi çöktürmüş, anlımda biriken boncuk boncuk terler kendini salmaya başlamıştı. Elimin tersiyle anlıma yapışmış bir kaç teli süpürdüm. Mesai saatimin bitmesine az kalmıştı.
Tezgahın Üzerindeki iki kahveyi alıp esmer kısa Saçları olan tek kişi olmasına rağmen neden iki kahve istediğini Anlamadığım kadına getirdim. Üzerindeki Gömlek beni boğmaya başlamıştı. Havanın aksine Kafenin içi oldukça sıcaktı.
İçimden bir kaç küfür saydırma gereği duydum. Koskoca kafede klima bile yoktu ve oldukça içe bakan boğuk bir yerdeydim.
Belimdeki iple tutuşturduğum örtüyü söküp kenara koydum.
Kafenin "Çisem bunu hak ettin" diyip elindeki bir kaç yirmiden oluşan parayı bana uzattı. İlk defa başarı için dikkat çekmiştim bu basit bir garsonluk olsa dahi.
Yüz hatlarımı kasan sıcak bu parayı tebessümden mahrum bırakmıştı. Adamın bana dilenci gibi bakması pek hoşuma gitmese de biraz abartıyordum.
"Teşekkür ederim" diyip elindeki parayı aldım. Ete aç köpek gibi saldırdığımı hissedince yanaklarımı kıpkırmızı bir utançlık sardı. Parmaklarımla sıktığım parayı sayma gereksinimi bulmadan çantama attım.
Bu para birkaç haftalık gereksinimi karşılayabilirdi. Tamam hem yol hem yemeği karşılamasada aç kalmamı engelleyeceğini düşündüm . Dışarıdaki rüzgar uğultusunu iyice hissettirmeye başlamıştı.
Sonbahar etkisini iki katına çıkarırken yaprakların çıkardığı ağlama sesleri rüzgarla karışıp gidiyordu.
Sabahtan üzerime aldığım yağmurluk işlevini görmemişti. Havadaki kara bulutları insanın içine sadece karamsarlık vermekten başka bir işe yaramıyordu.
Saat 19.25 otobüsünün kalkmasına beş dakika kala adımlarımı hızlandırdım. Koşmuyordum belkide içimden koşmak gelmiyordu. Bir kaç günüm olaysız geçmişti. Tabi bir hafta öncesine kadar kolumdaki boş olan çantaya dadanan hırsız hariç. İnsanlar o kadar duyarsızlaşmış ki çığlıklarıma kulak veren tek esnaf dahi yoktu.
Maddi anlamda kaybolan 20 liramın insanlığımızın yanında pek bir değeri de yoktu.
Boynuma saldıran yumuşak havayı kesmek için bir elimle yağmurluğumun yakasını çeneme doğru çektim. Her zamanki ne göre daha boş olan otobüste kafamı cama kenetledim.
Şu eski model belediyelerin her titremesi kulağımda ki kaşıntıyı arttırıyordu. Ateş'i üç haftadır görmüyordum. Ne beni aramış nede sormuştu. Okadar mı değersizdim söylediklerimin hiç mi anlamı yoktu. Özlemişmiydim evet özledim.
Bazen bana sinirle bakan gözlerini bazen de şevkatle sardığı nefreti bunlar onu benden uzaklaştıramazdı.
Aramızdaki bağı onun gibi koparamazdım. Beklemeliydim belki de o gelinceye dek beklemeliydim.

Serdar Bey ve abisi peki ya bunlara ne olmuştu. Neden beni aramamışlardı. Hala Ateş'i ikna etmemi mi bekliyorlardı. Düşünmek gerekirse Seçkin Hanım'ın söylediği şeyin aksine Ateş'in hiçbir olayıyla karşılaşmamıştım.
Onu uyuşturucu satarken yada alırken hiç yakalamadım. Neredeyse tüm günü beraber geçiriyorduk. Onunla bu anlaşmamız tek taraflımıydı?
Peki ya Seçkin Hanım neler planlıyordu?
İşin içindeki bataklık uyuşturucu gibi ortada olmayan nedenler değilde Ateş'in hayatı olabilir miydi.
Belki de Serdar Bey bataklıktan kurtaracağız dediği şeyle bizi kendine çekip bilinmeyen gerçekleri gösterebilirmiydi.
Aklımdaki bu soruları bir kenara bırakıp yavaşca ayağa kalktım.

Evimin birkaç yüz metre kalan durakta indim. Aslında korkmuyordum ama akşamları yürümektende nefret ediyordum.

Bazen şehirdeki havayla buranın ki arasında fark olduğunu düşünmüyor değilim. Evime yaklaşırken sıcak hava dalgası bedenini kaplamaya başlıyor soyunma hissimi ön plana çıkarıyor.

Birkaç adım daha attım ki gelen ayak sesiyle irkildim. Biri sanki az önce içimden geçenleri okumuş gibi bana bu imtihanı sunmuştu. Ürpertimi bastırmak için rakamı döndüm kimse yoktu.
Korku filmlerindeki gibi ses gelir kız arkasını döner kimse olmaz önünü dönünce katilcik ortaya çıkar. Önüme dönüp yürümeye başladım. Derin bir nefes alıp apartmanın kapısını açmak için anahtarı cantamdan çıkardım. Az önceki irkilmemden mi kaynaklandı bilinmez elimden düştü.
"Her zamanki gibi sakatlığın üzerinde" ses tonu boğuk gele bu kişiyle kalbim adrenalin salgılamaya başladı. Ateş'i karşımda görünce bir nebze şok bir nebze korku yaşadım. Utanmasam boynuna sarılmak istiyordum. Bana onca şeyi demesine rağmen o iyi biriydi.
"Ne için geldin?" diye soru yönelttim.
"Konuşmamız gerek" dedi hafif soluk sesiyle. Aynı ses tonuyla yüzüme ekşi bir bakış atıp "ayakta konuşulacak konular değil" diye devam etti. Aslında konuşulacak konu çoktu evet bu gece bunu halletmeliydik. Ateş'e herşeyi anlatacaktım.
Kapıyı gerneştirip içeri girmesini bekledim.

GİRDAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin