🔸21.BÖLÜM: VİCDAN YARGISI

171 49 1
                                    

Yüreğimdeki bu acı, ruhumu sarıp sarmalayan bir zehir gibi tüm hücrelerime yayılıyordu. Kafamda hiçbir şey dönüp durmuyordu. Hiçbir şey düşünecek bir hâlde değildim. Yine de bu hissi biliyordum. Sadece tek bir acı böyle hissettirebilir; Kaybın acısı. Elbette kayıplar her durumda acı vericidir. Hiçbir zaman olması gerektiğinden daha az acıtmaz ama Iron'un ölmesinin, bu şekilde ölmesinin tek sebebinin ben olduğumu bilmek bambaşka bir acıydı. Benim düşüncelerim yüzünden ölmüştü, benim yaptıklarım yüzünden bu hâldeydi. Burada olmam, onu korumam gerekirdi.

Böyle şeyler düşündükçe ağlamam daha da şiddetleniyor, Damien ise ağlamam karşısında ne yapacağını bilemez bir hâlde beni sıkı sıkı tutuyordu. Ellerinden biri belimde, diğeri de ensemdeydi. Yüzümü göğsünden çekmeye, Iron'un kana boyanmış cesedine bakmaya çalıştığım her seferinde fiziksel gücünü kullanarak bana izin vermiyordu. Doğal olarak, hiçbir şekilde kıpırdayamıyordum. Ağlayıp durmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu elimden ve Damien beni bıraksa bile farklı bir şey olmayacaktı. Bu dünyadaki hiçbir güç Iron'u kurtaramazdı. Ölüleri geri getiremezsiniz ki.

Parmaklarım Damien'ın göğsünde kıvrıldı ve bir süre sonra direnecek gücüm bile kalmadı; Alnımı göğsüne yaslayarak ağlamaktan sızlamaya başlayan gözlerimi kapattım. Bedenim hıçkırıklar eşliğinde titriyor, garip bir şekilde hem üşüdüğümü hem de yandığımı hissediyordum. Belli belirsiz sesler de duyuyordum ama içlerinden en net olanı Abraham'a aitti. Onun üzgün, kısık sesi hem kulaklarımın hem de kafamın içinde yankılanıp durdu.

"Damien, Vanessa'yı götür buradan hemen."

Buram buram kan ve ölüm kokan o yerde kalmayı ben de istemiyordum. Bu yüzden Damien beni kucağına almak için üzerime uzandığında ona karşı koymak yerine titreyerek göğsüne kapandım. Koridordan geçtiğimizi ve merdivenlerden çıktığımızı belli belirsiz bir şekilde hatırlıyorum. Damien, beni bana ait olan yatak odasına götürdü ve bedenimi yumuşak kumaşların üzerine bıraktı. Karanlıkta bana zarar verecek bir canavar gizleniyormuş gibi dizlerimi karnıma çekip yüzümü saklarken kendimi hissettiğim acıdan koparmaya çalışsam da mümkün değildi. Damien yatağımın kenarına oturdu ve ayaklı gece lambasını açmak için kenara uzandı. Gitmesini bekledim ama yanımdan ayrılmadı. Bekledim ama hiçbir şey de söylemedi. Bunun için minnettardım çünkü her ne kadar Iron'u düşündüğüm zaman içimde kabaran duygudan hoşlanmıyor olsam da dilediğim şekilde ağlamak istiyordum. Iron'la ilk defa birbirimizi gördüğümüz zamanı hatırlıyordum. Bir bacağı olmayan bu zavallı, yavru kediyi bulduğumda yazgının bizi bir araya getirdiğini düşünmüş, bir dost olsun diye onu evime almıştım. Başta fena hâlde sinirli, hırçın ve üzgün olsa da daha sonra o da bana alışmıştı ve şimdi de -İçimi çektim, ürperdim,- sırf evimde yaşayan bir hayvan olduğu için acımasızca öldürülmüştü. Bunun için nasıl kendimi suçlamazdım?

Gözyaşlarımı kolumla silerek "Hepsi benim suçum." dediğimde Damien başlangıçta çok şaşırsa da hemen kendini toparladı. Başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Ölçüsüz bir acıyla devam ettim. "Öyle bir ölümü hak etmemişti. Ben... Ben olmasaydım eğer..."

Suçluluk hissi bir zehirden farksızdı.

Damien o ana dek yanımda oturmuş, hiç konuşmuyordu. Gözlerini benden ayırmadan, parmaklarımı yakalamak için uzanarak, "Kes şunu. Neden kendini suçluyorsun? Hiçbir şey senin hatan değildi." dedi. Dokunuşu bir an düşüncelerimdeki alevi söndürür gibi olsa da bir an sonra etkisini yitirdi. Bu sadece acıyı daha da harlamıştı. Böyle demek istemezdim ama o an aramızda bir sonsuzluk var gibiydi.

İçimdeki hüzünle "O zaman kimindi?" diye sordum.

"Özür dilerim."

Korku ve şaşkınlıkla Damien'a bakıyordum artık. Ağır ağır, neredeyse alçak bir sesle "Sen niye özür diliyorsun?" diye sordum ve acı bir gülümsemenin dudaklarımdan geçtiğini hisseder gibi oldum. "Dünyanın berbat bir yer olması senin suçun değil ki, Damien."

Gladyatör: Özgür Ruhlar (2)Where stories live. Discover now