🔸6.BÖLÜM: ÖFKE FIRTINASI

306 64 12
                                    

İtiraf etmem gerekirse, Peter'ı görmek kesinlikle beklediğim bir şey değildi. Onun yüzüne aval aval bakarken çelişkili duygular içindeydim. Şaşırmıştım. Meraklanmıştım. Hatta bir parçam heyecanlanmıştı bile ama büyük bir parçam çok endişeliydi çünkü Peter ve Damien gerçekten HİÇ anlaşamıyordu, biraz bile. Bunun beni üzmediğini söylesem yalan söylemiş olurum. Peter benim tek dostumdu ve Damien'da... Damien'dı işte. İyi anlaşmalarını her şeyden çok istiyor olsam da bazen olacaklara engel olamazsınız. Ne yaparsam yapayım ikisi de birbirlerinden nefret ettiği için onları bir araya getirmemenin yapabileceğim en iyi şey olduğuna karar vermiştim. Şimdiye kadar da gayet iyi gidiyordum. Ne yazık ki Peter'ın aniden evime, odama geleceğini düşünememiştim. Elbette buraya canı ne zaman isterse gelirdi. Babası burada yaşıyordu ve bu ev hâlâ onun evi sayılırdı. Ben kimdim ki ona bunu yapmamasını söyleyecektim? Ama en azından haber verir diye düşünmüştüm. Pat diye gelmek hiç de onun yapacağı bir şey değildi.

Her şey bir yana... Dürüst olmam gerekirse... Peter'ı görmek onu ne kadar özlediğimi fark etmeme neden olmuştu. Bir zamanlar arkadaşım olan çocuğu yani. Keşke o da benim için aynı dostane hisleri hissetseydi. O zaman her şey bu kadar karmaşık, sinir bozucu ve yorucu olmazdı. Beni o anlamda sevmesini hiçbir zaman istememiştim ve bazen böyle hissetmesine neden olacak bir şey yapıp yapmadığımı düşünmeden edemiyordum. Resmen birlikte büyümüştük ve herhangi bir kan bağımız olmasa da onu her zaman bir kardeş gibi görmüştüm.

Abraham'ın oğlunun omzuna dokunup içten bir şekilde gülümseyişini gördüğümde kalbimi paramparça olduğunu hissettim. Sadece ifadesinden bile Peter'ı ne kadar özlediği okunuyordu. Son zamanlarda ne kadar stresli olduğunu biliyordum ve bunun sebebi de benden başkası değildi. Buna oğlunun aynı şehirde olmasına rağmen ondan uzakta oluşu eklenince kendini daha da kötü hissediyor olmalıydı. Bir an sırf böyle gülümsemeye devam etsin diye Peter'a bu evde kalmasını söyleyecek gibi oldum ama ağzımdan birkaç mırıltı çıksa da kendimi tutmayı başardım. Hayır, yapmamalıydım. Muhtemelen alabileceğim en berbat karar olurdu bu. İşleri daha da kötüleştirmek istemiyordum.

Peter, Abraham'la birlikte yatağıma yaklaşırken yüzünde çeşitli duyguların bir karışımı vardı. Endişe. Merak. İlgi. Yatağımın kenarına oturduktan sonra hafifçe boynunu ovuşturarak, nazik bir gülümsemeyle, "Merhaba," dedi.

Nihayet kendime geldiğimde, zoraki bir gülümsemeyle, "Merhaba," diyerek karşılık verdim.

"Burada olmamın bir sakıncası yok, değil mi?"

"Hayır..." Şaşkınlığımı gizleyemiyordum. "Hayır, elbette yok."

Damien'ın ne kadar gergin ve öfkeli olduğunu hissedebilmek için yüzüne bakmama gerek yoktu. Parmaklarıyla sandalyenin kolundaki ahşap çıkıntıda ritim tutuyordu ve çıkardığı tek ses de buydu. Bir şey söylemiyordu. Kalkıp gitmiyordu da. Peter konusunda nasıl hissettiğini tahmin edebildiğim için bu konuda bir şey söylemeye çekiniyordum. Abraham'ın ise yüzünde anlam veremediğim bir huzur vardı, odadaki gerilimden tamamen habersiz bir şekilde Peter ve bana bakıyordu. Acaba ona Damien'ı buradan götürmesini söylese miydim? Ama bunu istemek çok saçma ve aşağılayıcı olmaz mıydı?

Peter'in sesi yeniden ona odaklanmama neden oldu. Neyse ki, sadece benimle ilgileniyordu ve Damien'ın varlığını göz ardı ediyordu.

"Ben... Ee... Rahatsız etmek istemezdim ama babam hasta olduğunu söyleyince endişelenmeden edemedim. Gelip seni kontrol etmek istedim."

"Çok düşüncelisin, Peter. Teşekkür ederim."

"Şu anda nasıl hissediyorsun?"

Gözlerimi Peter'ın suratından ayırmıyor, biraz ötemde oturan Damien'a bakmamak için mücadele ediyordum ama bunu yapmamak imkansız gibi bir şeydi.

Gladyatör: Özgür Ruhlar (2)Where stories live. Discover now