🔸16.BÖLÜM: KIYIDAKİ FIRTINA

194 54 11
                                    

Geri kalan kahvaltı boyunca olanları hatırlayarak gülüp durduğum için Abraham'ın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Normal bir zamanda olsaydık, neşeli olmam onu da mutlu ederdi ama şimdi nedenini anlamıyordu. Sadece ifadesine bakarak bile kafasının ne kadar karıştığını görebiliyordum. Bir süre sonra da gülüşlerim karşısında yüksek bir sesle iç çekti. Ben de biraz daha güldüm. Harrison'un yüzündeki o korkak, komik ifade gözlerimin önünden gitmiyordu. Hatırladıkça daha da gülesim geliyordu. Kıkırdayarak bir dakika önce tazelenmiş olan çayımdan bir yudum alırken Abraham, fular şeklinde taktığı atkısını çıkarmak için -Ona daha önce hediye ettiğim o atkıyı takıyordu- parmaklarını boynuna uzatırken bakışlarını üzerimden bir an olsun ayırmadı. Sonra ayırdı. Çıkardığı atkıya baktı ve onu düzgünce katlayarak küçük bir kare halinde masanın kenarına bıraktı. Sonra da bakışlarını yeniden yanağına yumruğunu yaslamış, kıkırdayan bir adet ben de dolaştırdı. Ne zaman merakına yenik düşüp soracağını merak ediyordum ki, düşündüğüm kadar bile beklememe gerek kalmadı.

"Dün dev bir hayvan tarafından saldırıya uğramış birine göre bugün fazla keyifli görünüyorsun."

Avucumu yanağımdan çekerek "Öyle mi?" dedim, saf saf. Gülümsemeye devam ederek, sanki bundan hiç haberim yokmuş gibi bir edayla, omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Yani... Güzel bir gün."

"Güzel bir gün, mü?"

"Evet."

Abraham, anlamakta güçlük çekiyormuş gibi bir suratla başını iki yana sallayarak "Bir garipsin bugün." diye mırıldandı.

"Hayır, değilim. Hem bu sadece bir çizik, o kadar." Ne kadar önemsiz olduğunu göstermek istediğim için saçlarımı kenara çekip kulağımın ardına sıkıştırdım. "Bunun yüzünden tüm gün surat assam bundan hoşlanmazsın ki. Hem bu hiç benlik bir şey değil."

Abraham biraz yumuşamış görünüyordu.

Hafif bir tonla "Haklısın, senlik değil. Yine de bu kadar keyifli olmanı beklemiyordum. Şaşırdım." diyerek beni onayladı. Bana olan bakışları bana çocukluğumu hatırlatıyordu. "Ama bunu tercih ederim tabii. Nasıl hissediyorsun bu arada? O çizik hâlâ acıyor mu?"

"Hayır, daha iyiyim. Merak etme."

"Hmm... Sevindim."

Abraham'ın omuzları gevşedi, ardından da tüm bedeni. İyi olduğumu söylemem karşısında gerçekten rahatladığını gördüğüm için sevindiğimi hissederek ona gülümsedim. Bana asla kötü davranmazdı ama aramızdaki iletişimin ne kadar zarar gördüğünü fark etmeyecek kadar bakarkör biri değildim. Bir şekilde birbirimizden uzaklaşmıştık. Bundan nefret ediyordum. Elimden bir şey gelmiyor olmasından da nefret ediyordum.

"Çayınızı tazeleyeyim, efendim." diyen Marie, üzerinde kiraz çiçeği desenleri olan beyaz çaydanlığı eğerek Abraham'a bir fincan çay doldurdu. Onu her zaman zehir gibi bir kahve içerken görmeye alışkın olduğum için bu sabah çay içmesine şaşırmadan edemedim. Bir süre sonra dayanamayıp keyifli bir tavırla sordum Abraham'a.

"Bu sabah kahve yok mu?"

"Hayır." dedi.

Öylesine, "Neden?" diye sordum.

Çayını alırken tatlı bir gülümseme dudaklarına belirdi. "Bugün biraz değişiklik yapayım dedim. Bir yerlerde çayın sakinleştirici bir etkisi olduğunu duymuştum. Bunu test etmek için gayet uygun bir zamandayım bence."

"Stresli misin?"

Abraham kaşlarından birini hafifçe kaldırdı ve imalı bir tonlamayla, "Sence değil miyim?" diye sordu.

Gladyatör: Özgür Ruhlar (2)Место, где живут истории. Откройте их для себя