20

20 6 31
                                    

19 mayıs

yüzümdeki ıslakla uyandım açıkcası bunu suho'nun yaptığını zannederek gözlerimi hafifçe araladım ama bu chickoydu. Elimi tüylerinin üstüne koyup hafifçe okşadım. "Senin baban nerede?" yataktan doğrulacakken suho'yu kapıda gördüm. gümüş tepsiyle gelmişti. içinde birçok kahvaltı malzemesi vardı , krep bile görüyordum. yanıma oturup tepsiyi yana bıraktı. bir şey söylemeden dudağımdan öpünce gözlerimi kapatıp ona eşlik etmiştim. elimi ensesine yerleştirip parmaklarımı gezdirdim.

dakikalar geçicekti ki karnımın guruldamasıyla biraz geri çekilmiştim. gözlerinin derin bakmasına şaşırmıştım. "Bir şey yiyemeden beni yedin." o sırada fark ettim konuşmam kaymıştı. sesim mi heyecandan titremişti?

"dün için teşekkürler."

"konuyu tekrar açarsan bir yumrukta ben atarım." ellerimi yumruk yapıp omzuna hafifçe geçirdim. bileklerimi tutup beni bir anda geri yatağa yasladığında heyecandan öksürük krizine girdim. o an utançtan bir deliğe girsem yeriydi.

hızlıca beni geri kaldırıp sırtıma birkaç kere vurdu. kendime gelince yüzümü iki elimle kapttım. "Bir daha ani şeyler yapma."

Ellerimi tutup geri indirdi. Avuçlarımı öpmüştü. "Söz." kıpkırmızı olurken ellerimi çektim hızlıca. "ne oldu sana ya? o ukala tavrını dün gece dayakta mı kaybettin?"

kaşlarını çattı. "dayak atan bendim."

"Ne demezsin. yemek yapabildiğini bilmiyordum. zehirlenmek istemiyorum açıkcası."

"Yemeği söyledim." kaşları çatılma sırası bendeydi.

"ne yaptın?! kahvaltıyı da dışarıdan söylemezsin para tuzağı." güldü.

"merak etme dört göz benden hepsi."

"Gözlüğü geri istiyorum." bu isteğime şaşırmış gibiydi, ayağa kalkıp paketi yanıma getirdi. saklamıştı demek. pakete uzanamadan kendisi çıkartıp gözlüğü takmıştı. tekrarlanan dejavu sahnesiyle başımı eğdim. bu çocuğun hareketleri beni çok etkiliyordu. baştan çıkarıyordu insanı yemin ederim. onu daha net görünce gözlerimi kaçırdım.  çok yakışıklıydı maalesef ki. keşke tipsiz olsaydı.

"güzelmiş." deyince sırıttı.

"Ben seçtim diye."

"Ben de nereye kayboldun diyordum." çatalı krepe batırdım birazını alıp suho'nun ağzına götürmüştüm. biraz duraksadı , ne düşünüyordu acaba? sonra krebi yemişti.

"artık kavga yok. yoksa seni böyle beslemem haberin olsun."

"Bunu benden isteyemezsin. kim seni koruyacak yoksa?"

"Onun için müdür var. gidip konuşurum."

"Dinlemezler o piçin ailesi inanmaz."

"tekrar denerim. tamam mı? bu konuyu kapatalım. yarın sınavlar var. seni çalıştırayım."

belime kollarını sarıp yatağa yatırmıştı. vu sefer neyse ki yavaş yapmıştı. "şu an olmaz."

" Choi Suho!" çırpındım, işe yaramayınca vazgeçip kollarında hareketsiz kaldım. göz göze gelince kafamı çevirdim. alışamıyordum bir türlü. karnım gıdıklanıyordu çok kötü. onun yanında patlayacak gibiydim. aramızda kalsın. alt kısmım beni öldürüyordu. Yani açık olacağım. mükemmel bir fiziği var ve onu seviyorum beni suçlama, herkes onunla yatmak isterdi. bir defterle neden konuşuyorsam.

bu yüzden ona sırtımı döndüm. "Tamam kalkıp yemek yiyelim öyleyse." daha çok yaklaşınca tişörtümü sıktım "utandın mı sen?"

"Yeter!" yataktan fırlayıp gümüş tepsiyi almıştım. "sen yemezsen ben yerim. aptalsın, yarın sınav var diyorum."

merdivenlere yöneldim. yatak odasında kalmak tehlikeliydi. beni takip etti. günün kalanında ona zorla ders çalıştırmıştım. sürekli bir yerlerime dokunup çalışmayı durdurmaya çalışıyordu. o yüzden ona vurup durmuştum. ama ne zaman vursam şakacıktan canı yanmış gibi yapıyordu. ben de ciddiye alıp özür dileyip orayı okşuyordum. sırıtıyordu aptal, salak, mal.

"öp."

"ne?"

"öpmezsen geçmez."

"Çocuk gibisin."

beni öpmek için yaklaşınca sandalyeden kalkıp arka kapılarına koştum. cam kapıyı açıp bahçeye fırlamıştım. arkamdan geliyordu.

ayağım kayınca havuzlarına düştüm, ilk başta çırpınır gibi oldum. bunu kullanmak istedim ve boğuluyormuş gibi yaptım. bir dalıp geri su üstüne çıktım. Kollarımı yukarı kaldırırken yüzünü görmüştüm. hayatımda onu hiç bu kadar korkmuş gördüğümü hatırlamıyorum. kendini havuza attı beni yakaladığı gibi çıkartması bir olmuştu. beni yüzeye götürecekken gülmeye başladım. endişeli yüzü normale dönmüş sinirliydi artık.

"seni boğmam gerekiyor."

"Hep sen mi piçlik yapıcaksın?" suratından ittirdim.

"Bu kim suho?" o sırada beynimden vurulmuşa döndüm. kafamı kaldırdığımda aşırı alımlı orta yaşlı bir kadın görmüştüm. o kadar güzeldi ki. onu sanki görmüştüm. bi ara suho'yu internetten araştırırken aile resmindeydi.

bu annesiydi. ve biz şu an resmen havuzda kucak kucağıydık. aceleyle havuzdan çıktım. Suho'nun yüzüne bakmamıştım o an. kadının önünde eğildim hızlıca. "Rahatsızlık verdiğim için özür dilerim. Suho'yu çalıştırıyordum. okuldan arkadaşayım. Hemen gideceğim, suho beni havuza düşünce kurtardı. tekrardan özür dilerim acil bir işim çıktı sizinle konuşamayacağım." vücudum resmen titrerken içeriye geçtim. suho'ya dönüp bakmadım evden çıkmıştım.

*

breath|bxbTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang