17. Bölüm

95 2 0
                                    

Karnımda ki dikiş izlerinin sayısı artmıştı. Normalde sık sık yaptığım şeyleri yapmak, şuan daha zordu. Çünkü karnım sürekli acıyordu. Tam dokuz yerimden bıçaklanmıştım. Her bir bıçak darbesi için ayrı bir dikiş izi vardı.

Tişörtümü giyerken canım acıdığı için yüzümde tuhaf bir ifade oluştu.

Hâlâ gözlerim boy aynasındaydı.

Bana o gece saldıran kişinin Selin olduğunu öğrenince pek de şaşırmamıştım. Nedense ondan hep şüpheleniyordum.

Ama asıl sorun kime çalıştığıydı. Muhtemelen o kişi beni çok yakından tanıyordu. Çünkü hayallerimden birinin anne olmak olduğunu biliyordu. Beni özellikle karnımdan bıçaklamasını emrettiğine göre, bunun başka bir açıklaması yoktu.

Aklıma Yiğit'e aldığım hediye gelince, pantolonumun cebini yokladım. Ama orada yoktu.

"Tabi ya." deyip banyoya koştum. O gün giydiğim pantolonon kirli sepetinde olmalıydı.

Kirli sepetinde elimi daldırıp pantolonu aramaya başladım.

Sonunda bulmuştum. Hemen sepetten çıkartıp ceplerini yokladım.

Elime gelen kırmızı kutuyu görünce gülümsedim.

Ona bugün bu hediyeyi verecektim.

Kapı açılınca hemen elimde ki küçük kutuyu arkama sakladım.

"Uyuyan güzel?" diyerek girdi içeri uğruna ölebileceğim tek insan.

Hafifçe gülümsedim. Birkaç adım atarak karşıma geçti.

Karanlık gözlerinden yorgunluk akıyordu. Siyah saçları dağılmıştı. Üzerinde ki beyaz tişörtün ona bu kadar yakışacağını kim bilebilirdi.

Ne zaman canı sıkkın olsa veya bir şeyler ters gitse koyu renkte kıyafetler giyiniyordu. İyi şeyler olduğunda ise bu durum tam tersiydi.

Yüzünde ki gülümseme beni de mutlu ediyordu.

"Ne oldu?" dedim. "İyi bir haber mi var?"

"Pek öyle denemez."

"O zaman neden gülüyorsun?"dedim kaşlarımı çatarak. "Manyak mısın?"

Gülümsemesi kahkahaya dönüştü.

Öne doğru hafifçe eğildi. Gözlerini gözlerimden hiç ayırmıyordu.

"Gülüyorum, çünkü ben güldüğümde sende gülüyorsun." demesi içimi ısıtmıştı.

Arkamda ki kutuyu tutan ellerimi yavaşça sıktım. Eğer elimden düşürürsem sürpriz bozulurdu.

Birşeyler sakladığımı anlayınca başını eğip ellerime bakmaya çalıştı.

Rahatsız olduğumu anladı. "Ne saklıyorsun, Asi kız?"

"Ben mi?" dedim kaşlarımı kaldırıp.
"Hiçbir şey."

"Peki," dedi. "O zaman sevgilime sarılmama izin verir misin?"

Benden yanıt beklemeden kollarıyla bedenimi sardı.

Başımı göğsüne yasladım.

"Hayallerini çaldıkları için üzgünüm."
dediğinde burukça gülümsedim.

Ne söylenebilirdi ki buna? Olan olmuştu işte. Doktor söylemişti bana anne olamayacağımı. Üzülmüştüm ama belli etmemiştim. Güçlü olmak zorundaydım.
Bu dünyanın kimseye acıması yoktu.

Başımı yavaşça kaldırıp yüzüne baktım.
Çenem göğsüne yaslı şekildeydi.

Gözleri dudaklarımı bulunca hiç beklemeden parmak uçlarıma basarak yükseldim ve dudağına küçük bir öpücük kondurdum.

Pansuman | TAMAMLANDIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt